İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan
Sarıyıldız, insan bedeninin frekanslardan oluştuğunu belirterek, olumsuz
duygu ve düşüncelerin organların titreşimini bozduğunu iddia ediyor.
Sarıyıldız, frekans ayarlarıyla oynayarak hastalıkların
iyileştirilebileceğini belirtiyor.
Biyofizikçi Alman doktor Fritz Albert
Popp, bütün canlı hücrelerin ışık saçtığı ve ışığın kaynağının DNA
olduğuna dair bir makale yayınlamıştı. Makaleye göre DNA birden çok
frekans yayınlıyordu. Dr. Raymond Rife ise belli frekansları
kullanarak virüs ve bakterilerin yok edilebildiğini bulmuştu. Nikola
Tesla insan vücudunun yaydığı frekansları, dış frekanslardan
yalıtabildiğimizde hastalıklara karşı büyük bir direnç geliştireceğimizi
savunuyordu. İsveçli radyolog Bjorn Nordenstrom, bir tümörün içine bir
elektrot yerleştirip doğru akım verildiğinde tümörün eridiğini test
etmişti. Dr. Robert O. Becker ise “The Body Electric” adlı kitabında
insan vücudunun elektriksel frekanslarını ortaya koydu. Araştırmalar her
canlının bir frekansa sahip olduğunu ve dahası hepimizin çevremizdeki
frekanslardan etkilendiğini gösteriyor. Amerikalı doktor Bruce Tainio
insanların ve gıdaların biyofrekanslarını ölçmüştü. Buna göre sağlıklı
bir insan vücudunun 62-68 MHz’lik bir frekans aralığı var. Hastalık ve
rahatsızlıklar 58 MHz’de baş gösteriyor.
Dua insan frekansını 15 MHz yükseltiyor
Araştırmalarda olumsuz ve olumlu düşüncelerin vücut frekanslarımız üzerindeki etkisi de incelendi. Olumsuz
düşüncelerin insan frekansını 12 MHz kadar düşürdüğü, olumlu
düşüncelerin frekansı 10 MHz kadar yükselttiği tespit edildi. Dua da
frekansı 15 MHz kadar yükseltiyor. Esans yağlar da kişinin frekansını
yükseltmede önemli bir rol oynuyor. Gül yağı ve günlük gibi yüksek
frekanslı esanslar ruhsal dengeyi sağlayabiliyor.
Ancak
iç ve dış etkenler zaman içerisinde frekans ayarlarımızı bozarak
hücresel yıkıma sebebiyet veriyor. Neyse ki frekans ayarlarımızı
düzeltmek artık mümkün. Konuyla ilgili kullanılan son teknolojiyi,
hastalık frekanslarını, duygu ve düşüncelerin titreşimimizi nasıl
bozabildiğini konuşmak üzere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız
ile bir araya geldik.
Dr. Erkan Sarıyıldız
Hastalıklar duygu ve düşüncelerde başlar
Son
kitabınız “Anormal Kitap” dahil hemen tüm kitaplarınızda hastalıklara
en temelinde duygu ve düşüncelerimizin yol açtığını söylüyorsunuz. Hangi
duygu ve düşünceler hangi hastalığı tetikliyor?
Kurban
hissetme, sevilmeye layık olmadığını düşünme ve değersiz hissetme gibi
duygu ve düşünceler uzun süre aşılamadığında bedenselleşerek hastalık
haline geliyor. Örneğin kendini ifade etme sorunu yaşayan, kendini
yeterince dışa vuramayan insanlarda tiroid hastalıkları sık görülür.
Hayata dair olumsuz kodları çok olan insanlarda migren görülür.
Sevildiğine inanmayanlarda, sevilmeye layık olmadığını düşünenlerde,
sevgi açlığı olanlarda kalp hastalıkları yaygındır. Hayatta kendini
kurban rolünde hisseden, hayatından hoşnutsuz olanlarda mide ve barsak
sorunları görülür, öfkesini içine atanlarda hassas barsak sendromu,
geleceğe ait güvensiz hisseden ve ilerleme korkusu duyanlarda hareket
sistemi hastalıkları olur. Yani bel, bacak, diz ve kalça ağrıları yaşar.
Toksik duygular, acı veren duygular böbrek sorunlarına yol açar. Mesela
iyi insanlar çabuk ölür diyoruz ya, bunun nedeni iyi insanların
kendilerini yeteri kadar ifade edememeleridir.
İyiler erken ölür, çünkü…
Bu nasıl ölüme yol açar?
Kime
iyi dersiniz, gerektiğinde yanınızda olan, yardım eden yani veren
insana iyi dersiniz. Vere vere kendine kalmayan insana… Bu insanlarda
sonunda enerji bedeninde çatlaklar oluşur ve kalp hastalıklarından erken
yaşta ölürler.
Ama fedakarlık inancımıza göre güzel bir şey…
Elbette
öyle ama eğer karşılık beklemiyorsanız. Eğer "sevilmeye layık değilim"
duygusundan dolayı, sevilmek için, iyi insan desinler diye verici bir
insan haline geldiyseniz o zaman hep kaybeden olursunuz. Verdiğinizi
geri alamazsınız. Ama karşılıksız verirseniz daha da yücelirsiniz.
Tekrar düşüncelere gelecek olursak, düşünceler sağlığımızı nasıl etkileyebiliyor? Bilimsel bir tarafı var mı bu iddianın?
Bilimsel
olarak ispatlanmıştır ki maddenin yüzde 99.9’u boşluktur, kuantum
alanıdır. Biz de aslında boşluktan oluşuyoruz. Geri kalan 0,1’lik
partikül alanı. Yani biz aslında titreşim enerjisiyiz. Düşünceler ise,
enerjinin en ince titreşimi olduğu için enerji bedenimizin dış
bölgelerindedir. Bu nedenle olumsuz düşünceler devam ettikçe en dış
katmandaki enerji akış bozukluğu her seferinde bir kat alta geçer. Bunu
elmanın üzerindeki çürük gibi düşünebilirsiniz. Zamanla elmanın içine
doğru yayılır. Sadece duygu ve düşünceler değil, dış faktörler,
kimyasallar, katkı maddeleri, teknoloji ve gıdalar da bedenimizin
yaydığı titreşimleri bozabiliyor. Her organ, her doku aslında sağlıklı
olduğunda belli bir frekansta titreşiyor. Bu titreşimlerin bozulması
sonucu hastalıklar oluşuyor. Bu titreşimleri olması gereken standart
frekansına getirdiğimizde iyileşme süreci başlıyor.
İlk NASA’da geliştirildi
Vücudumuzdaki
bu bozulmuş titreşim alanlarını saptayarak olması gereken frekansa
getiren bir teknoloji var. Siz de onu kullanıyorsunuz. Nedir bu anlatır
mısınız?
Scıo
diye bir frekans cihazı. Bedene 12 bin ayrı frekans göndererek geri
dönen tepkilere göre hastalıkları, genetik yatkınlıkları, alerjileri,
asit-baz dengesini, hormonal bozuklukları ve hastanın ruh halini analiz
ediyor. Bu cihazın ilk prototipi NASA’da geliştirilmiş. Uzayda
hastalanırlarsa diye astronotların kullanması için. Şimdi çok
geliştirilmiş. Tüm dünyada kullanılıyor ancak ilaç tröstlerinin
baskısından dolayı genele yayılamıyor maalesef. Sadece Güney Amerika ve
Avustralya’da genel sağlık sistemi kapsamına alınmış durumda.
Peki bir tıp doktoru olarak birçok insan için inanılmaz gibi görünen bu yaklaşım tarzına nasıl ulaştınız?
Klasik
Batı tıbbını reddetmiyorum ben. Zaten 20 yıldır Acıbadem Hastanesi’nde
dahiliye uzmanı olarak çalışıyorum. Ama Batı tıbbının yeterli olmadığını
da her zaman hissettim. Bu frekans teknolojisiyle Batı tıbbını birlikte
kullanmak çok faydalı oluyor. Birbirlerinin boşluğunu kapatıyorlar.
Batı tıbbı bataklığı kurutmuyor
Batı tıbbının boşluğu nerede?
Biz
Batı tıbbı yöntemleriyle sadece semptomları gidermeye yönelik
çalışıyoruz. Kaynağa ulaşmıyoruz. Sadece sinekleri öldürüyoruz,
bataklığı kurutmuyoruz. Tıbbi tedavilerin çoğu, sorunu yokmuş gibi
görmeye çalışarak sağlıklı hissettirmeye çalışmaktan ibaret. Tansiyon,
kolesterol, şeker hastalığı tedavisi… Hepsi bozulmuş değerleri ilaç
aldığı sürece normale getirmekten ibaret. Sadece semptomları
bastırıyoruz. Titreşimi bozulmuş alanları bularak uygun frekansa
getirmek ise, bataklığı kurutmaktır. Hastalığın sebebini ortadan
kaldırmaktır. Mesela placebo etkisi denen bir şey var biliyorsunuz.
Hastaya yediği şeker zehirli olduğu söylendiğinde, zehirli olmasa bile
hastalık belirtileri göstermeye başlıyor. Hastaya çok güçlü bir ilaç
olduğu söylenen şeker hapları ise, ilaç içermedikleri halde mucizevi bir
şekilde iyileşmeyi sağlıyor. Buna placebo etkisi diyor geçiyoruz. Peki
nedir burada iyileşmeyi sağlayan? Duygu, inanç ve düşünceler ile
titreşimlerin düzeltilmesinden başka bir şey değildir aslında.
Çin Olimpiyat takımı frekansla hazırlanıyor
Peki bu Scıo her hastalıkta kullanılabiliyor mu?
Evet
akla gelebilecek her hastalıkta kullanılabiliyor. Hatta otizmde bile
belli bir dereceye kadar düzelme sağlıyor. Hasta işlerini kendi
görebilir hale geliyor. Çin Olimpiyat takımı da bu teknolojiyi
kullanıyor. Sporcunun istenen düzeyde kas kitle gelişimi ve kondüsyonu
frekanslarla sağlanabiliyor.
Kendinizde denediniz mi?
Tansiyon
ve şeker başlangıcım vardı. Artık yok. Hatta bir seferinde gripte bile
denedim. 15 dakika için de gripten eser kalmadı.
Müzik piyasası kaos yayıyor
Frekans denince akla ilk olarak müzik geliyor. Belli bir tür müzik dinlemek de şifalandırıcı olabilir mi?
Şu
an dünyadaki müzik piyasasının standart akordu 440 hertze ayarlı. Bu
titreşim kaos, kavga ve huzursuzluk titreşimidir. Yani dinlediklerimizin
çoğu bize zarar veriyor. Oysa 528 hertz frekans sevgi frekansıdır ve
bedene, ruha iyi gelir.
Hangi hastalıklar hangi duygulardan kaynaklanır?
Karın ağrısı: Korku, başlamış bir olayı, süreci durdurmak
Bağımlılılar: Kendinden kaçmak, kendini sevememek
Anemi: Haz yoksunluğu, yaşam korkusu
Anksiyete: Hayatın akışına güvenmeme
Astım: Bastırılmış gözyaşı, korku
İdrar sorunları: Endişe, eskiye saplanma
Yüksek tansiyon: Uzun süre çözülemeyen duygusal sorunlar
Kanser: Derin acı, kırgınlık, nefreti içine gömmek
Kronik hastalıklar: Değişimi reddetmek
Kabızlık: Cimrilik ve eski düşüncelere tutunmak
Diyabet: Geçmişten pişmanlık
Obezite: Korunma isteği
Gastrit: Kararsızlık
Guatr: Kurban olma hissi, doyumsuzluk
Kalp hastalıkları: Stres, sorluklar, duygusal sorunlar
Boğaz sorunları: Kendini ifade edememek.
Kaynak.Karar.com