Translate

2 Ekim 2011 Pazar

Hayat Felsefesi: Yaşıtlarımla yaşlandım... Ne mutlu bana!

Hayat Felsefesi: Yaşıtlarımla yaşlandım... Ne mutlu bana!: Üstüme gök düşsün ki yalan söylemiyorum. Ben, eski ben değilim. Artık hangi mağazaya girsem küçük şeyler değil,büyük şeyler dikkatimi çekiy...

2 Nisan 2011 Cumartesi

Kahve bahane, aslolan dostluktur.Dostça kal...

Yaklaşık 600 yıllık acı tatlı uzun bir geçmişi olan kahvenin Habeşistan'da (Etiyopya) başlayan, Yemen, Mekke, Kahire, Şam'dan sonra İstanbul'a, İstanbul'dan da Avrupa ve dünyanın dört bir tarafına yayılan öyküsü yanında; Türk kahvesinin çekirdek durumundan pişirilme ve sunulma aşamasına kadar kullanılan araç ve gereçleri de gerçek bir müze oluşturacak zenginlikte…

Eskiden Türk kahvesi genellikle şekersiz yapılır bunun yerine kahve öncesinde veya sonrasında tatlı bir şey yemek veya içmek geleneği olurmuş. Tatlı olarak şerbet gibi içecekler alındığı gibi reçel, şekerleme veya lokum da yenirmiş. Osmanlı İmparatorluğu'nun etkisindeki Yunanistan, Makedonya, Yugoslavya gibi yerlerde ve Türkiye'de kadınlar tarafından Türk kahvesi genellikle şekerli olarak alınırmış. Bu bakımdan sade, yandan çarklı, orta vb. gibi isimlerle kırkı aşkın kahve pişirme şekli bulunan kahvenin değişik ve güzel bir koku taşıması isteniyorsa fincanların dibine yerleştirilen bir mahfaza içine kokulu maddeden bir parça konulurmuş. En çok da; yasemin, amber, karanfil ve kakule kullanılırmış...

Yerinde ve zamanında içildiği zaman olağanüstü bir keyif verici olarak ün kazanan kahvenin içine atılan bu ekstra hoş kokan bitkiler içinde özellikle kakulenin faydasının ferahlatan kokusu yanında bununla da sınırlı olmadığını nette yaptığım araştırmalardan öğreniyorum…

Bu bitkiyi kahvenin yanı sıra; tıpkı karanfil gibi ferahlatan kokusu ile (Altışar gram yenirse; bir kakula içindeki 3-5 tane yeterlidir) ağız kokusunu yok ettiği ve ağıza hoş tad verdiği için de önerildiğini…

"Önerilen hastalıklar: Safra ve mide salgısını artırıcı etkisi bulunduğu görülmektedir. İştah açıcı özelliği vardır. Baş ağrısına iyi gelir, tükürük akışını hızlandırır.

Sıcak ve yumuşatıcı özelliklere sahip olan Kakule, hazmı kolaylaştırıcı bir özelliktedir. Bulantıya çok faydalıdır. Soğuktan oluşan hastalıklara günde bir dirhem kakule sirkengebinle beraber içilirse hastalık üç günde iyileşir…

ALINTI

28 Mart 2011 Pazartesi

Aile İçi İletişim

Aile yaşamı, bize ilk duygusal dersleri veren okuldur. Kendimizi nasıl göreceğimizi, başkalarının bizim isteklerimize ne şekilde tepki verebileceklerini, umutları, korkuları nasıl anlayıp ifade edebileceğimizi öğreniriz. Kendi değerimizi veya değersizliğimizi, hayata karşı olan güvenimizi veya güvensizliğimizi çok küçük yaşlarda aile içindeki iletişimden aldığımız derslerle oluştururuz.

Günümüzde pek çok aile çocukları ergen yaşa geldiklerinde aralarında bir iletişim eksikliği olduğunu farkederler. Ancak çoğu aile bunun çocuktan ya da dış faktörlerden kaynaklandığını düşünerek çözümü yanlış yerde arar. Oysa iletişim kurma şeklini ya da kuramamayı bebek yaştan itibaren aile öğretmiştir. Çocuklar da bu davranışın geri bildirimini büyüdükçe aileye vermektedir. Örneğin eleştirinin bir iletişim şekli olduğu ailede çocuklar suçlamayı, utandırılan ve yargılanan çocuklarda kendilerini suçlamayı öğrenirler. Olumlu davranışların dile getirildiği ailelerde ise çocuklar takdir etmeyi öğrenirler.

Evin dışında ne olursa olsun, okul, tv programları, arkadaşlar, bir Anne-Babanın sürekli ve tutarlı bir şekilde kullandığı nazik sözler ve diğer iletişim şekillerinin önüne geçemez. Ancak ailede zayıf, yetersiz , olumsuz bir iletişim varsa dış faktörler tabii ki öncelik kazanacaktır. Zaten aile de böyle bir durumu çok geç farkedecektir.
Günümüzde çok sık rastlanan bir örnek, anne-babanın yoğun iş hayatı veya stresli dönemlerinden dolayı, başta çocuğun bilgisayarla vakit geçirmesi ebeveyn tarafından bir avantaj olarak görülürken uzun vadede bilgisayar bağımlısı içine kapanık bir çocuk yaratılabilinmektedir. Olması gereken aile içi iletişimin yerini bilgisayar, zararlı alışkanlıkları olan bir arkadaş, öfke veya uyuşturucu alabilmektedir.
Çocuk ve aile arasında üç yönlü bir iletişim vardır.Duygusal, sözsel ve dokunsal iletişim. Bebek doğduğu andan itibaren bu üç iletişim şekline de açıktır. Özellikle duygusal ve fiziksel temaslar tahmin edilenden çok çocuğun duygusal kayıtlarına geçer. Çocuklarımızla fiziksel temasta bulunmak, okşamak, sarılmak, öpüşmek her zaman bizim doğal halimiz olmalııdır. Bunun için bir sebep aranmamalıdır. Beden dilimizin sevgiyive güveni ifade ediş şekli kullandığımız sözlü iletişimimizle de uyum içinde olmalıdır.

Anne-Babaların bilmeleri gereken şey, ağızlarını her açtıklarında farkında olarak veya olmayarak çocuklarına bir şey öğretiyor olduklarıdır. Çocuğun yanında birbirleriyle veye başka birileriyle,yüzyüze ya da telefonla konuşurken,dünyada olup bitenlerle ilgili yorumlar yaparken çocuk tüm sinyalleri almaktadır. Yani sürekli çocuk iletişimin içindedir.Ailenin kullandığı konuşma şekli ve inanç sistemleri çocuğun beyninde bilinç altında depolanır. En çok tekrarlananlar çocuklar tarafından bilinçsizce seçilir ve kullanılır.
Sadece ilgilenmiş gözükmek için sorulan sorular, söylenen sözler duygu yüklü olmadıkları için bir anlam ifade etmez ve bu da çocuklar tarafından gayet iyi bir şekilde algılanır. Bunu ifade edemese bile hissi yaşar ve tanır. Bu arada ebeveyn iletişim kurduğunu düşünerek kendini kandırır.İleriki dönemlerle bunun la bir sorun olarak yüzleşir çünkü çocuk aile ile iletişim kurmaktan kaçarak tepki verir.


Çocuklarımızla göz seviyesinde kontak kurarak,dokunarak, duygu yüklü kelimeler kullanarak konuşmak bizim doğal iletişim halimiz olmalı ki sağlıklı ilişkiler kurabilelim.Tabiki iletişim tek taraflı olmaz. Çocuğumuzu dinlemeyi de bilmeliyiz.Çoğu ebeveyn istediği cevapları almaya odaklanarak çocuklarının ne hissettiklerini ne anlatmaya çalıştıklarını farketmezler. Onları dinlerken içinde bulundukları duygusal durumu anlayarak, empati kurarak dinlemek için çaba harcamalıyız. Dinlenmediğini, anlaşılmadığını düşünen çocuklar iletişim kurmak yerine kaçmayı tercih eder. Çoğu zaman aile bu durumu çocuk kötü bir alışkanlık kazandığında ya da depresyona girdiğinde anlar. Çocukların iletişim kurmaktaki niyeti akıl almak ya da nasihat almak değildir. Anlaşılmak, desteklenmek ve her durumda sevildiğini bilmektir. Anlamanın ve sevginin en iyi ifade ediliş şeklide çocuğun duygusal durumu göz önüne alınarak onu yüzde yüz dinlemektir.

Unutmamalıyız ki diğer tararaftanda çocuklarımız bizim öğretmenlerimizdir. Aslında çocuklarımızla iyi iletişim kurmaya çalışıken kendimizi değiştiriyor, geliştiriyoruz. Bizi geliştirdikleri için onlara teşekkür etmeliyiz. Teşekkürler minik öğretmenler...

Arzu Bıyıklıoğlu

Gençlik İksiri

Eskiden masallarda, filmlerde gördüğümüz sihirli gençlik ve güzellik iksirleri neredeyse gerçek olacak. Bu iksirlerden bir bardak içeceğiz: “Hoooop!” Pamuk Prensesteki cadı gibi, bir anda genç ve güzel bir kraliçeye dönüşeceğiz. Ne güzel olurdu değil mi? Hiç kimsenin böyle bir iksire kolay-kolay hayır diyeceğini sanmıyorum. Her halde böyle bir ürün bulunabilseydi, tarihteki en büyük satış rekorlarını kırardı.

Günümüzde, kelime anlamı yaşlılığa karşı aktif tedbir alma olan, anti aging ürünlerine bu kadar çok rağbet varken, piyasaya “iyi-kötü” binlerce ürünün sürülmesi çok normal. Ne de olsa, asırlardan beri herkes genç kalmak ve güzelleşmek istiyor. Anti aging, insanlık tarihinin her döneminde, genç kalmanın sırlarıyla çarelerini oluşturan unsurların, önemli bir araştırma alanı olmuştur. Pek çok farklı yöntemler bulunup-geliştirilerek denenmiştir. Örneğin: M.Ö. 50’li yıllarda, Antik Mısır’ın son Helenistik Kraliçesi Cleopatra, genç kalmak için anlında üçüncü gözünün üstünde, her zaman güçlü bir mıknatıs taşımış, yattığı yatağının altına mıknatıslar döşetmiştir. Günümüzde ise, etkili masajlar, iğne tedavileri, ışın terapileri ve ameliyatlar gibi tıbbı zeminli yöntemlerden faydalanabileceğimiz gibi, ortaya çıkan çeşitli antioksidanlar ve kremler gibi ürünleri de kullanabilmekteyiz. Nede olsa, nasıl yaşlandığımızdan çok, yaşlanıp- çirkinleşiyor olmamızla ilgileniyoruz. Ya da yaşlanma olgusunu, sadece dışarıdan dış görünüşümüzü koruyarak durdurabileceğimizi düşünüyoruz. Belki de sebeplerle ilgilenmek işimize gelmiyor.

Ne yazık ki, pek çok kişi, iç organları yaşlanmaya devam ederken vücudunun dışındaki kırışıklıkları ve deformasyonları geçici yöntemlerle düzelterek genç gözükmeye çalışıyor. Oysa en başta, vücudumuzun hızla yaşlanmasına sebep olan toksinlerinden uzak durmalı ve korunmalıyız. Kısaca “zehirli madde” anlamına gelen toksin, hem vücudumuzda oluştuğu için, hem de dışarıdan alındığı için açığa çıkabilir. Yediklerimiz, içtiklerimiz ve soluduğumuz hava kadar, yanlış düşünme modellerimizin de vücudumuzu aşırı duyarlı kılan mikroorganizmaların bir takım zehirli maddeler, yani toksinler üretmesine sebep olduğunu bilmeliyiz.

Her çeşit duygu ve düşünce vücudumuzu değişik şekillerde etkiler. Korku, acı, üzüntü, nefret, kıskançlık ve benzeri gibi olumsuz duygu ve düşünceler vücudumuzda asidik reaksiyon oluşturur. Her olumsuzluk anımızda vücudumuza zehir akıtmış oluruz. Buna karşın sevinç, aşk, sevgi, mutluluk, pozitif duygulara eşlik eden düşünme modelleri ise, vücudumuzda doğal ilaç etkisini oluşturur. Pek çok hastalığın esas sebebi, kötümser ve yanlış düşünce kalıplarından kaynaklanır. İnsanların, hem kendileri, hem de başkaları hakkında hissedip-düşündüğü her şey vücutlarında bir reaksiyona sebep olur. Dolayısıyla gençliği ve güzelliği dışarıdan sağlamaya çalışmadan, önce içimize bakımı ile ilgilenip ona yatırım yaparsak her şey çok daha kolaylaşır. Yanlış beslenmeden, soluduğumuz kirli havadan ve kötü duygulara eşlik eden düşüncelerden kaynaklanan, bizi yıpratıp-yaşlandıran toksinlerden kendimizi uzak tutmalıyız. Gençleşme, önce içimizde başlar. Eğer güzel duygulara eşlik eden düşünceleri tazelemeyi birinci çalışma alanımız olarak benimsemezsek, gençlik ve güzellik iksiri bulunsa bile işe yaramaz, çünkü İçimizin geçmişliği dışımızın güzelliğini taşımaz. Mevlana’nın dediği gibi:

“Testinin içinde ne varsa, dışına da o sızar.”
Testinizi güzelliklerle doldurmanızı diliyorum. Sevgiyle kalın.

Arzu Bıyıklıoğlu
Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı

Beni Bana Uyumla

Adamın biri bakmış ki, çalışıyor çabalıyor ama hayatta hiç bir şey istediği gibi olmuyor. Ne istese ya tersi oluyor ya da hiç bir şey olmuyormuş. Sanki kendisinin değil de başkasının hayatını yaşıyor gibiymiş. En sonunda bir Hocaya gitmeye karar vermiş. Hocaya, “Hocam ne olursun bana yardım et, ben ne istesem olmuyor, bir uyumsuzluk var içimde, beni bana uyumla” demiş. Hoca da, “Yok sende bir uyumsuzluk, sen gayet uyumlusun” demiş. Adam sinirlenmiş, “Ya Hocam olur mu öyle şey, kilo vermek istiyorum veremiyorum, sağlıklı olmak istiyorum olamıyorum, para istiyorum bulamıyorum, insanlarla iyi geçinmek istiyorum beceremiyorum” demiş. Hoca da adama, “Dedim ya sen çok uyumlusun diye, kilo vermek için şişmanlığını, sağlık için hastalığını, para kazanmak için parasızlığını, iyi geçinmek için beceriksizliğini düşünüyorsun. Düşüncelerinle gayet uyumlusun, ne düşünürsen oluyor ama sen illa ki istediğin olsun istiyorsan o zaman bana değil bir yaşam koçuna gideceksin” demiş.

Adam bu fikri önce pek tutmamış, ama sonra kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünmüş ve yaşam koçuna gitmeye karar vermiş. Yaşam koçuna gittiğinde ona da aynı şekilde durumunu anlatmış ve ardından sormuş “İstediğim gibi yaşamama yardım edebilir misin, isteklerimle uyumlu bir hayat yaşayabilir miyim?” demiş. Yaşam koçu adamın gözlerine bakmış, görmek istediği -yani adamın ihtiyacı olan- parıltıyı görememiş. Ama bunu ona söylememiş, çünkü her insan gibi onun da içinde ona yardım edecek bir hazinesinin olduğunu biliyormuş. Adamı hemen yaşam atölyesine almış. Beraberce çalışmaya başlamışlar. Bir zaman sonra, yaşam koçu adamın kendi içindeki hazinesine ulaşmasını sağlamış, sonra da beraberce adamın zihninde onun ihtiyacı olan yeni bir pencere açmışlar. Artık herkes adamın gözlerine baktığında hazinesinin ışığını görebiliyormuş. Adamın hayatı berraklaşmış, istekleri düşünceye, düşünceleri eyleme dönüşmüş. Kendi içinde uyumu yakalamış. Adam mutluluk ve heyecanla yaşam koçuna çok teşekkür etmiş, “Sayende başardım” demiş. Yaşam koçu, “Yalnızca sen başardın, ben sadece ihtiyacın olan kendi hazinene ulaşmana yardım ettim, biraz da hazinenin tozunu aldım” demiş.

Adam gitmiş mutlu mutlu kendi yoluna, darısı herkesin başına. Varsa hazinesi tozla kaplanmayan, yerini bilip de her gün kullanan, Ne Mutlu Onlara...

Arzu Bıyıklıoğlu



Yorumlar 0 Tıklanma: 159


2010.08.23 19:17:00

Hayallerinize Tutunun!


Eminim çocukluğumuzdan itibaren dönem-dönem hepimiz: “Bu kadar hayalci olma!” veya “Hayal aleminde yaşamanın kimseye faydası olmaz!” gibi olumsuz telkinlere maruz kalıp, geleceğimizi önce zihnimizde canlandırarak, yaratıcılığımızla onu oluşturup-şekillendirmeye çalışırken çok kez sekteye uğratılmışızdır.

Hem aile hayatında, hem de eğitim sisteminde çocukluk döneminden itibaren katı kuralları aşan özgür düşünceyi ve istekleri kısıtlayan zihinsel kalıplar bilincimizde yer etmiştir. Halbuki hayal kurabilmek, bir şeyleri çok istemek ve ümitle çabalamak insan olmanın en önemli özelliklerinden birisidir. Buna rağmen, sanki hayal kurmak daima ulaşılması mümkün olmayan, gerçek dışı bir olgu olarak gösterilmektedir. Ne yazık ki bu da bizi içinde bulunduğumuz şartların ümitsizlik kıskacına mahkum etmekten ileri götürmez. Oysa aynı koşullarda yaşayan insanların algıladıkları birbirinden farklı bireysel gerçekleri olabilir. Çünkü “gerçek” denilen olgu hem bir hayat görüşü, hem de bireyin kendisini, çevresini, dünyayı ve dünya üzerindeki yerini algılayış biçimidir. Bu algılayış biçimi, yani bireyin gerçeği, bireysel ve toplumsal tecrübelerle sürekli gelişip-olgunlaşan ve zamanla değişebilen bir özelliğe sahiptir. İşte çocukların da (tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi) mizaç yapılarına göre, izledikleri özgür düşünceler ve duygularla farklı algıları, görüşleri ve bunları dışavurumları olabilir. Yalnız çocukların hayal dünyası yetişkinlere göre çok daha zengindir; elbet ki onlara hayallerine ket vurmaları telkin edilmiyorsa.

Dünyanın her yerinde, başarıyı ve mutluluğu yakalayanların daima hayallerini izleyip yaratıcı güçleriyle onlara nail olanlar olduğunu görüyoruz. Bu kişiler genellikle hayallerini gerçekleştirmek için sabırla azmeden, hayallerini hayatlarının hedefine yerleştiren ve bu hedef doğrultusunda azimle çabalayan ümit dolu, ender rastlanan insanlardır.

Bunun aksine büyük çoğunluk da ümitsizlik içinde hayat şartlarından ve yapamadıklarından şikayetcidir. Bu kişiler gelecekleriyle ilgili olumlu hayaller kurmak ve iyi temennilerle isteklerde bulunmaktansa devamlı olarak sızlanmayı yeğlerler. Gerçekten de böyle hissedip düşündükleri için, vakti zamanı geldiğinde olmadık engellerle karşılaşırlar çünkü, farkında olmadan bu engelleri çok önceden kendileri koymuştur. Yani görünen o ki, pek çok insan kısır algıları ve dar hayalleri nedeniyle kendi-kendilerini hapsettikleri minicik bir dünyanın içinde sızlanıp-yuvarlanıp gidiyor. Halbuki dünya zaten yuvarlanıp-dönüyor, bizim de onun üzerinde yuvarlanıp dönmemiz gerekmiyor ki. Biz, olumlu hayallerimizle yarattığımız, ufukta şekillenip-beliren hedefimize doğru yürümeliyiz.

Yalnız bakmakla da kalmamalıyız. Baktığımızı görmek için, tüm kalbimizle, zihnimizle ve ruhumuzla evrene yönelip kendimizi onun içinde yeniden keşfetmek istemeliyiz. Evrenin uçsuz bucaksız kucağında neler-neler yapabileceğimizi hayal etmeliyiz. Her yaşta ve her koşulda herkesin bir konuda gerçekleşmesini istediği bir hayali mutlaka olmuştur. İşte burada gereken tek şey zihinlerde canlanan bu hayale inanmak ve onu yaratıcıkla geliştirip eyleme geçmektir. Zaman içinde hayal kurmanın coşkusunu ve heyecanını unutmuş olabiliriz. Bu duyguyu tekrar hatırlamak için kaliteli çocuk filmlerinden yararlanarak, kendimizi tıpkı bir kahraman gibi algılayıp-görebiliriz. Kısıtlayıcı düşünce kalıplarından sıyrılıp çocukluğumuzda olduğu gibi, sınırsız bir hayal dünyasının kapısını açabiliriz. Yeri gelmişken yaşadığım bir olayı burada paylaşmak istiyorum: Yaklaşık altı ay kadar önceydi, üç yaşındaki kızım Yağmur eldivenlerini giymiş, atkısını takmış, sırt çantasını almış sokak kapısını açmaya çalışıyordu. Birden bana dönerek: “ Anne ben hayalimin peşinden gidiyorum.” Dedi. Bir an için çok şaşırdım ama hemen toparlanıp artık ona bir hayali izlemenin ne olduğunu ve onu nasıl gerçekleşebileceğini anlatma zamanının geldiğini anladım. Kısaca onun sokak kapısını açmasına yardımcı oldum. Kapıyı açıp çıktığında etrafına gülücükler dağıtıyordu.

Evet! Çocuklarımız hayal kurmayı biliyorlar, tıpkı bizim de çocukken bildiğimiz gibi. Onların bu harikulade yeteneği bizimkiler gibi körelmesin, buna sebep olmayalım. Gelin onların hayal kurmalarını ve yaratıcılığını destekleyelim ve hayallerine nasıl ulaşabilecekleri konusuyla ilgilenip başarılarına rehberlik edelim.

Buradaki en önemli nokta çocuklara örnek olabilmektir. Çocuklar hayalleri olan ve yaratıcıklarıyla hayallerini gerçekleştiren ebeveynlerinden güç alırlar. Sürekli istediklerini nasıl ve neden yapamadıklarından yakınan ebeveynlerine ya acırlar ya da onlara üzülüp kısır döngü içindeki çaresizliği öğrenirler. Ana-babaları çocuklarına ayna tutarlar, çünkü her çocuk önce ebeveynini model alır. Sizde çocuklarınız hayallerini ve yaratıcılığını gerçekleştirsinler, mutlu ve başarılı olsunlar istiyorsanız, onları yüreklendirirken canlı bir örneğini de vermelisiniz. Çocuklarınızın da şahit olduğu bir hayalinizi gerçekleştirin. Haydi! Bugün herhangi bir konu seçin. Şimdi zihninizde bunun hayalini kurmaya başlayın ve yaratıcılığınızla bu hayale sımsıkı tutunun. Onu zihninizde geliştirip hayatınızı yeniden anlamlandırın. Hem kendiniz, hem de çocuklarınız için hayatınızdaki yeni gelişmelere engel olan tüm sınırları kaldırın.

Başarılar diliyorum. Sevgiyle kalın.

Arzu Bıyıklıoğlu



Hayallerinize Tutunun!



Eminim çocukluğumuzdan itibaren dönem-dönem hepimiz: “Bu kadar hayalci olma!” veya “Hayal aleminde yaşamanın kimseye faydası olmaz!” gibi olumsuz telkinlere maruz kalıp, geleceğimizi önce zihnimizde canlandırarak, yaratıcılığımızla onu oluşturup-şekillendirmeye çalışırken çok kez sekteye uğratılmışızdır.

Hem aile hayatında, hem de eğitim sisteminde çocukluk döneminden itibaren katı kuralları aşan özgür düşünceyi ve istekleri kısıtlayan zihinsel kalıplar bilincimizde yer etmiştir. Halbuki hayal kurabilmek, bir şeyleri çok istemek ve ümitle çabalamak insan olmanın en önemli özelliklerinden birisidir. Buna rağmen, sanki hayal kurmak daima ulaşılması mümkün olmayan, gerçek dışı bir olgu olarak gösterilmektedir. Ne yazık ki bu da bizi içinde bulunduğumuz şartların ümitsizlik kıskacına mahkum etmekten ileri götürmez. Oysa aynı koşullarda yaşayan insanların algıladıkları birbirinden farklı bireysel gerçekleri olabilir. Çünkü “gerçek” denilen olgu hem bir hayat görüşü, hem de bireyin kendisini, çevresini, dünyayı ve dünya üzerindeki yerini algılayış biçimidir. Bu algılayış biçimi, yani bireyin gerçeği, bireysel ve toplumsal tecrübelerle sürekli gelişip-olgunlaşan ve zamanla değişebilen bir özelliğe sahiptir. İşte çocukların da (tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi) mizaç yapılarına göre, izledikleri özgür düşünceler ve duygularla farklı algıları, görüşleri ve bunları dışavurumları olabilir. Yalnız çocukların hayal dünyası yetişkinlere göre çok daha zengindir; elbet ki onlara hayallerine ket vurmaları telkin edilmiyorsa.

Dünyanın her yerinde, başarıyı ve mutluluğu yakalayanların daima hayallerini izleyip yaratıcı güçleriyle onlara nail olanlar olduğunu görüyoruz. Bu kişiler genellikle hayallerini gerçekleştirmek için sabırla azmeden, hayallerini hayatlarının hedefine yerleştiren ve bu hedef doğrultusunda azimle çabalayan ümit dolu, ender rastlanan insanlardır.

Bunun aksine büyük çoğunluk da ümitsizlik içinde hayat şartlarından ve yapamadıklarından şikayetcidir. Bu kişiler gelecekleriyle ilgili olumlu hayaller kurmak ve iyi temennilerle isteklerde bulunmaktansa devamlı olarak sızlanmayı yeğlerler. Gerçekten de böyle hissedip düşündükleri için, vakti zamanı geldiğinde olmadık engellerle karşılaşırlar çünkü, farkında olmadan bu engelleri çok önceden kendileri koymuştur. Yani görünen o ki, pek çok insan kısır algıları ve dar hayalleri nedeniyle kendi-kendilerini hapsettikleri minicik bir dünyanın içinde sızlanıp-yuvarlanıp gidiyor. Halbuki dünya zaten yuvarlanıp-dönüyor, bizim de onun üzerinde yuvarlanıp dönmemiz gerekmiyor ki. Biz, olumlu hayallerimizle yarattığımız, ufukta şekillenip-beliren hedefimize doğru yürümeliyiz.

Yalnız bakmakla da kalmamalıyız. Baktığımızı görmek için, tüm kalbimizle, zihnimizle ve ruhumuzla evrene yönelip kendimizi onun içinde yeniden keşfetmek istemeliyiz. Evrenin uçsuz bucaksız kucağında neler-neler yapabileceğimizi hayal etmeliyiz. Her yaşta ve her koşulda herkesin bir konuda gerçekleşmesini istediği bir hayali mutlaka olmuştur. İşte burada gereken tek şey zihinlerde canlanan bu hayale inanmak ve onu yaratıcıkla geliştirip eyleme geçmektir. Zaman içinde hayal kurmanın coşkusunu ve heyecanını unutmuş olabiliriz. Bu duyguyu tekrar hatırlamak için kaliteli çocuk filmlerinden yararlanarak, kendimizi tıpkı bir kahraman gibi algılayıp-görebiliriz. Kısıtlayıcı düşünce kalıplarından sıyrılıp çocukluğumuzda olduğu gibi, sınırsız bir hayal dünyasının kapısını açabiliriz. Yeri gelmişken yaşadığım bir olayı burada paylaşmak istiyorum: Yaklaşık altı ay kadar önceydi, üç yaşındaki kızım Yağmur eldivenlerini giymiş, atkısını takmış, sırt çantasını almış sokak kapısını açmaya çalışıyordu. Birden bana dönerek: “ Anne ben hayalimin peşinden gidiyorum.” Dedi. Bir an için çok şaşırdım ama hemen toparlanıp artık ona bir hayali izlemenin ne olduğunu ve onu nasıl gerçekleşebileceğini anlatma zamanının geldiğini anladım. Kısaca onun sokak kapısını açmasına yardımcı oldum. Kapıyı açıp çıktığında etrafına gülücükler dağıtıyordu.

Evet! Çocuklarımız hayal kurmayı biliyorlar, tıpkı bizim de çocukken bildiğimiz gibi. Onların bu harikulade yeteneği bizimkiler gibi körelmesin, buna sebep olmayalım. Gelin onların hayal kurmalarını ve yaratıcılığını destekleyelim ve hayallerine nasıl ulaşabilecekleri konusuyla ilgilenip başarılarına rehberlik edelim.

Buradaki en önemli nokta çocuklara örnek olabilmektir. Çocuklar hayalleri olan ve yaratıcıklarıyla hayallerini gerçekleştiren ebeveynlerinden güç alırlar. Sürekli istediklerini nasıl ve neden yapamadıklarından yakınan ebeveynlerine ya acırlar ya da onlara üzülüp kısır döngü içindeki çaresizliği öğrenirler. Ana-babaları çocuklarına ayna tutarlar, çünkü her çocuk önce ebeveynini model alır. Sizde çocuklarınız hayallerini ve yaratıcılığını gerçekleştirsinler, mutlu ve başarılı olsunlar istiyorsanız, onları yüreklendirirken canlı bir örneğini de vermelisiniz. Çocuklarınızın da şahit olduğu bir hayalinizi gerçekleştirin. Haydi! Bugün herhangi bir konu seçin. Şimdi zihninizde bunun hayalini kurmaya başlayın ve yaratıcılığınızla bu hayale sımsıkı tutunun. Onu zihninizde geliştirip hayatınızı yeniden anlamlandırın. Hem kendiniz, hem de çocuklarınız için hayatınızdaki yeni gelişmelere engel olan tüm sınırları kaldırın.

Başarılar diliyorum. Sevgiyle kalın.

Arzu Bıyıklıoğlu



Karşı Kıyıya Geçmek

Karşı kıyıya geçmek için nehirin durulmasını beklerseniz, nehir durulduğunda kayık orada olmayabilir. Bu sefer kayığın gelmesini beklersiniz. Kayık geldiğinde kürekler orada olmayabilir, yine sbekleyecek bir şeyiniz vardır, küreğin gelmesini beklersiniz. Olmaz ya, hani olurda bütün engeller kalkıp, şartlar tamamen olgunlaşırsa birgün, yinede bir şey yapamazsınız artık. Çünkü o kadar çok beklemeye alışmışsınızdır ki bu seferde karşıya geçecek gücü bulamazsınız kendinizde. Zaten geçseniz de bir anlamı olmaz. Bir şey başarmış, bir zafer kazanmış sayılmazsınız. Hiç bir engel yokken karşıya geçmek, bir aktiviteden başka anlam taşımaz. Niyetiniz aktivite yapmaksa bunu yerinizde zıplayarakta yapabilirsiniz. Yok ben ''kendi zaferimi kazanıp yaşam standartımı yükseltmek istiyorum'' diyorsanız, o zaman o nehire şimdi atlamalısınız. Hiç beklemeden şimdi. Sihir ' şimdi ' dedir. Ne geçmişte nede gelecekte.

İçinizden birkaç kere ŞİMDİ, ŞİMDİ diye tekrar edip bağırın. İç sesinizi duyun. Ne hissettiniz ? Tedirgin olup, bir adım geri çekilmek mi istediniz ? Yoksa heycanlanıp, ileri doğru bir hamle mi yapmak istediniz ? Eğer tedirgin olduysanız nehir kenarlarında daha çok bekleyeceksiniz demektir. Heycanlandıysanız, aklınızdan şimdi yapılacak bir kaç şey geçmiştir bile. Belki can yeleğinizi taktınız, belkide ayaklarınızı suya soktunuz. Devam edin arkası gelecektir, nehrin karşısına geçip zafer kazanacaksınız, kulvar atlayıp yaşam standartınızı bir üst seviyeye taşıyacaksınız

Şimdi de nehirin kıyısında engellere takılıp harekete geçemeyenler için küçük bir sorgulama yapalım.
Engele takılmak , onu mazeret olarak görmek kişiye ne sağlar ?
Ertelemeyi sağlar
Ertelemek o kişiye ne sağlar ?
Eylemsizlik
Eylemsizlik ne sağlar ?
Mevcut durumu korumayı
Mevcut durumu korumak ne sağlar ?
Kişiye bildiği,tanıdığı ortamda kalmayı
Ama memnun değisiniz, mutsuzsunuz , aslında daha iyi bir yere gitmek , karşı tarafa geçmek istiyorsunuz.
Ama yolda engeller var !
Ve kısır döngü böylece başlar. İşte pek çok kişi için yaşam bu şekilde kendini tekrarlayarak sürüp gider.

Peki nasıl kırılacak bu kısır döngü ? Tabiki ' şimdi' nin sihirini başlatarak. Hiç bir şeyin değişmesini beklemeden suya atlayarak. Elimizde ne varsa onları en iyi şekilde kullanarak. Kayık yoksa yüzerek, kürek yoksa kollarımızı kullanarak, ya da bir köprü yaparak geçeceğiz karşıya. Şimdi yapmamak, ertelemek değil engele teslim olmaktır. Teslim olmak eylemsiz kalmaktır. Eylemsiz kalmakta mevcut durumu korumaktır, mevcut durumu korumakta mücadele etmemek, risk almamaktır. Bütün bu zincirleme reaksiyonu bozacak tek şey şimdi başlamaktır. Küçükte olsa bir adım atarak başlamaktır.
Siz neyi engel görüyorsunuz şimdi karşı kıyıya geçmemek için ?...
Engeller aşılmak içindir ve şimdide aşılır. Kişinin önünde duran en büyük engel kendisidir, bugün kendinize bir iyilik yapın ve şimdi çekilin kendi önünüzden. Yolunuz açık olsun, zaferiniz kutlu osun...
Sevgiyle kalın...

Arzu Bıyıklıoğlu
Life Coach and NLP Master Practitioner

27 Mart 2011 Pazar

MUTSUZ OLMAMAK İÇİN 50 ÖNERİ

Yaşamın hiç bir anında Allah'ı unutmayın.

Özellikle eşinize ve

çocuklarınıza davranışta hep Allah'ı hatırlayın





1- Sürekli eşinize karşı olumlu düşünceler içinde olun ve unutmayın ki, o Allah’ın size vermiş olduğu bir emanettir ve bu emaneti iyi koruyun.



2- Eşinize iyi davranın, ona saygı gösterin ve sevginizi göstermekten çekinmeyin.



3- Birbirinize ve sizin eşinize karşı yapmanız gereken vazifelerinizi iyice öğrenin ve bunları en güzel şekilde uygulamaya çalışın.



4- Eşler, aileyi sevgi ortamına dönüştürmelidirler. Evinizde her zaman sevgi hâkim olsun.



5- Çocukların karakterleri ailede şekillenmektedir ve kazandıkları karakter sayesinde gelecek yaşamlarının mutlulukları oluşmaktadır. Bu yüzden onları doğru eğitin, çocuklarınızla olan ilişkilerinizi samimiyetle güçlendirin.



6- Sizin için en değerli insan eşiniz olmalıdır, herkesten çok ona değer verin.



7- Eşinizi potansiyel olarak üstün özelliklere sahip olacak ve kendisini geliştire bilecek birisi olarak görün.



8- Evliliğin felsefesinden biride, eşlerin insani kemaller yolunda birbirlerinin yardımcısı olmasıdır. Eşinizin kendisini geliştirmesini gönülden isteyerek, çaba harcayın. Bunun için gereken her şeyi hazırlayıp, yapmaya çalışın. Böylelikle aile yuvanız monotonluktan kurtulup, sürekli yeniliklerle canlı kalacaktır.



9- Siz ona sevgi gösterin ve onunda size sevgi göstermesini sağlayın. Sevginizi karşılıklı olarak kalben, sözlü ve pratrikte gösterin.



10- Sevginizi göstermek sadece dilde kalmasın, bunu uygulamaya dökün. Örneğin doğum gününde, evlilik yıldönümünde mutlaka bir hediye alın, ara sıra elinizde bir demet çiçekle eve gelin.



11- Eşinizin güzel yönlerini tespit edin, bunları görmezden gelmeyin, yeri geldiğinde onun bu güzel yönlerini kendisine söyleyin. Onun olumlu özelliklerinden sürekli överek bahsedin, bu şekilde birbirinize karşı sevginizi çoğaltın ve yuvanızı sıcak tutun.



12- Eşinizle uyuştuğunuz ortak düşünce ve ruhi özelliklere önem verin, ikinizde de güzel düşünce ve hal hareketlerin gelişmesini sağlayın. Birlikte kendinizi geliştirmek, güzel ahlaki sıfatları kazanıp ve kötü sıfatları da uzaklaştırmaya gayret edin.



13- Her zaman eşinizle uyum içerisinde olmaya çalışın, anlaşmazlıklara düşmekten uzak durun. Bunun yolu da “iyi duymak ve iyi dinlemekten” geçer, kafanızdaki önyargıları bir kenara bırakarak, önce düşüncelerini açıklamasına izin verin.



14- Eşinizin çok özel birisi olduğuna inanmalısınız. O sayısız güzel ve olumlu yönlere sahiptir, bunları görün ve her gördüğünüzde, ondaki gelişmeleri her fark ettiğinizde onu methedin.



15- Onun nasıl düşündüğünü, nelerden hoşlanıp, neleri sevmediğini ve isteklerinin ne olduğunu öğrenmeye çalışın. Daha sonra onun güzel ve mantıklı isteklerini karşılamaya çalışın. Onun isteklerini hemen önceden fark edin ve size demesine gerek kalmadan yapmış olun.



16- Bir birinize karşı saygı ve ihtiram sınırlarını koruyun, yersiz tartışmalarla aranızdaki perdeyi yırtmayın. Bir sorun olduğu zaman konuşarak halletmeye çalışın, önerinizi ona söyleyin, yine tartışmaya devam ettiği zaman susmayı tercih edin.



17- Her sözünüzün, kullandığınız her kelimenin karşı tarafın psikolojisinde olumlu veyahut olumsuz çok büyük etki bıraktığını unutmayın. Her zaman sevgi dolu, samimice, yumuşak bir şekilde konuşmaya çalışın. Tatlı dilli olmak ve saygı göstermekle her şeyin üstesinden gelinecektir. Kesinlikle hakaret edici, kötü kelimeler ve aşağılayıcı bir şekilde konuşmayın.



18- Eşinize karşı her zaman gerçekçi olun. Hiçbir zaman ona yalan söylemeyin. Birçok ailenin mutlu olmaları ve birbirleriyle anlaşmalarının nedeni sadakatlerinde gizlidir.



19- Evin idaresine önem verin ve alacağınız kararlarda birlikteliği koruyun. Evdekilerin her birinin görevi belli olsun.



20- Hiçbir zaman herkesi ilgilendiren kararları tek başınıza vermeyin, eşinizin ve çocuklarınızın da görüşlerine başvurun.



21- Evliliğin kalıncılığı, devamı ve sıcak mutluluğu için bazen kendi isteklerinizden vazgeçin. Ailenizin mutluluğu için fedakârlıktan çekinmeyin.



22- Asla inatçı olmayın, eşinizle yarışmak yerine; aynı düşünmeye, samimiyetle, arkadaş gibi davranmaya çalışın. İnanın çoğu zaman ailevi sorunların en büyük nedeni eşinize karşı inat yapmanızdır, eşlerin birbirine karşı inatla hareket etmesi birçok sorunu da peşi sıra getirecektir. Onu olduğu gibi kabul edin.



23- Eşiniz üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışmayın, mutedil olun ve aşırıya gitmeyin.



24- Dünya da hiçbir iki insanın aynı olmadığını kabul edin, her insan diğerinden farklıdır. Eşinizle her hususta uyuşacağınız fikrini aklınızdan çıkarın, onun düşüncesi, anlama kabiliyeti ve beğendiği şeyler sizinkinden çok farklı olabilir. Aynı olmayı yavaş yavaş oluşturmaya çalışın, aranızdaki farklılıklar bir birinizi tamamlayıcı olabilir.



25- Kesinlikle kendinizi eşinizden üstün görmeyin, unutmayın ki o sizin hayat arkadaşınıdır. Eğitiminiz, kariyeriniz, maddi imkânınız ve ailevi konumunuz daha da sizin, tevazu ve alçakgönüllülüğünüzü çoğaltmalıdır. Özelliklede eğitim yönünden ilerlemenizde ve maddi yönden gelişmenizde eşinizin katkısı çoksa.



26- Evlilikte her şeyin ortaklaşa olduğunu kabul edin, işleri ve kararları tek başınıza yapmayın, eşiniz ve çocuklarınızdan da yardım alın. Kadın ve erkek evlenerek ortak bir yaşam kurmalarıyla en önemli hayat sermayeleri olan kalplerini, ruhlarını, duygularını, isteklerini, maddi ve manevi tüm imkânlarını ortaya koymuşlardır, birbirlerini kabul ederek, onaylayarak, birbirlerine destek olarak ortaklığın en güzel örneğini oluştura bilirler. İyi bir müdür, beraber çalıştıklarının potansiyel güçlerinden en güzel şekilde faydalananlardır, sizde eşinizin ve çocuklarınızın yeteneklerinden hem yararlanın ve hem de gelişmesi için ortam hazırlayın.



27- Eşinizin iş hayatını, kariyerini, ekonomik durumunu, psikolojik, fiziksel ve yaşsal durumunu iyice tanıyın. Onu her yönüyle tanıdıktan sonra evde ve dışarıda yardımcısı olun. Hastalandığında, hamile olduğu zamanlarda, doğum sonrasında yahut yolculuğa çıktı zaman hemen onun yardımına koşun ve yaşamın zorluklarını beraberce paylaşarak mutluluğa ulaşın.



28- Hiçbir zaman ev işlerini önemsiz,basit ve dışarı işlerini çok zor olarak kabul etmeyin. Eşinizin evde yapmış olduğu işlerin sizin için ne kadar değerli ve önemli olduğunu ona anlatın. Siz onun işlerini takdir ettikçe, o daha çok severek yapacaktır, böylelikle aranızdaki sevgi bağıda çoğalacaktır.



29- Tabi ki öncelikle ev işlerinde eşinize yardım etmeniz gerekir, ama eğer çok yorgunsanız veya başka nedenlerden dolayı ona yardım edemiyorsanız, hiç olmazsa yardım etmek istediğinizi belli edin. Sizin her işte onunla beraber olduğunuzu inandırmalısınız.



30- Ev idaresinde, “evin reisi erkektir” veya “ evde kadının sözü geçer” gibi yanlış düşüncelere kapılmayın, evde her zaman “haklılık hâkimdir” diye düşünün. İmam Bakır’ın (a.s) buyurmuş olduğu:

“Sizin zararınıza dahi olsa her zaman hakkı söyleyin.”



Hadisine inanın, evliliğiniz de bunu uygulamayan çalışın. Doğru olanı, hak olanı,ister kadın söylesin ister erkek diğerinin kabul etmesi gerekir.



31- Kulaktan duyma sözlere hemen inanmayın, bir konu veya birisi hakkında söylenenlere hemen inanmak yerine gerçekçi yollardan iyice araştırdıktan sonra kararınızı verin. Bu sizin her konuda doğru, bağımsız ve mantıklı kararlar vermenizi sağlayacaktır.



32- Hayattan daha çok keyif almak için, her zaman güler yüzlü, iyi ahlaklı ve sevecen olmaya çalışın. Hiçbir zaman suratı asık ve morali bozuk bir şekilde olmayın. Kendiniz hep neşeli olun ve eşinizi de neşeli kılmaya çalışın. Olumsuz düşüncelerin ailenize hâkim olmasına izin vermeyin, menfi düşünmek tüm mutluluğunuzu elinizden alacaktır.



33- Geçmiş sıkıntı ve üzücü olayları aklınıza getirmeyin ve sürekli bunu eşinizle paylaşmayın. Şimdiki anınızı en güzel şekilde yaşamaya çalışın ve geleceğe dair ümitsizliğe kapılmayın.



34- Akıllı insan başkalarının tecrübelerinden faydalanandır. Sizde başkalarının güzel veya kötü tecrübelerinden yararlanın, onların düşmüş olduğu hataları tekrarlamayın ve başarılı, mutlu ailelerden elinizden geldiği kadar yararlanın.



35- Hiçbir zaman aşırı beklenti içerisinde olmayın, özellikle eşinizle ilgili beklentilerde onun imkânını ve konumunu göz önünde bulundurun. Yersiz ve aşırı beklentiler sizi içinden çıkılmaz ailevi sorunlara sürükleyecektir. Hiçbir zaman başkalarını kendinize örnek almayın, onların sahip olduklarına ulaşma arzusu içinde olmayın, gösteriş meraklısı olmak, eşinizle aranızda birçok sorun çıkaracaktır. İstekleriniz hususunda öncelikle eşinizin durumunu göz önünde bulundurun ve sonra gerekli olanları isteyin.



36- Normal ve sağlıklı bir evlilik için bazen göz yummayı, bazen de affetmeyi öğrenmeniz gerekir. Eşlerin birbirlerinin küçük hatalarını görmezden gelmesi, özür dilendiğinde hemen kabul etmesi,hoşa gitmeyen tavır ve davranışları anlayışla karşılaması evliliği daha sağlam temeller üzere oturtacaktır. Eşler ancak bu şekilde bir birlerini sevebilir ve evlilikte mutluluğu yakalayabilir.



37- Herkes hatalıdır, herkesin bir takım yanlışları olabilir, siz hataları görmezden gelen,kusurları örten olmalısınız. Kılı kırk yarmak ve hep akla geldikçe kusurları yüze vurmak, daha çok nefreti peşi sıra getirecektir.



38- Eğer eşinizin bir yanlışını onu düzeltmek için söylemeniz gerekiyorsa, öncelikle onun iyi yönlerini anlatmakla başlayın, daha sonra eleştirmeye başlayın.



39- Bir birbirinize karşı hep güvene bilmek için, evinizin sırlarını dışarı taşımayın. Evde olup bitenleri başkasına açmak,eşinizin size karşı olan güvenini sarsacaktır.



40- İsteklerinizin karşılanması için asla emrederek konuşmayın.



41- Değişik kitaplar okuyarak, ilmi toplantılara katılarak, başarılı insanların bilgilerinden yararlanarak kendinizin,eşinizin ve çocuklarınızın kültürünü geliştirmeye çalışın. Hayatın tüm zorluklarıyla başa çıkabilmek için ailenin tüm fertlerine öz güveni aşılamaya çalışın.



42- Eşinizle konuşurken tamamen sakin ve soğukkanlı olun, sinirlenmemeye çalışın, sinirlenmeye başladığınızı fark eder etmez konuşmayı hemen bırakın.



43- Sinirlendiğinizde Hz. Ali’nin (a.s) şu sözünü hatırlayın: “ Sinirlendiğin zaman cezalandırma, emretme, karar verme.”



44- Dışarıda ve işteki sorunlarınızı eve taşıyarak, evin huzur ve mutluluğunu yok etmeyin. Eve girerken tüm sıkıntılarınızı kapının dışında bırakın ve güler yüzle ailenizle buluşun.



45- Kendinizden ve ailenizden olumsuz düşünceleri uzaklaştırmaya çalışın. Sürekli gelecek kaygısı içerisinde olmak sizi boşu boşuna üzecek ve olan mutluluğunuzu da elinizden alacaktır.



46- Her gün sizin için en önemli işlerden bir de; eşinizle beraber oturmak, konuşmak, görüş alışverişinde bulunmak olmalıdır. İşlerinizin çokluğu, akrabalar, çocuklar ve diğer meşguliyetler sizi eşinizden uzaklaştırmasın.



47- En büyük hayat felsefeniz olumlu düşünmek olmalıdır. Olumlu düşünün ve en zor şartlarda bile yaşamın güzel yönlerini görün.



48- Hz. Ali (a.s) şehit olurken, son olarak şöyle vasiyet etti: “Hepinize programlı olmayı ve takvalı olmayı vasiyet ediyorum.” Her gününüz için belirlenmiş programınız olur ve onu uygularsanız birçok sorununuzda hallolacaktır, ayrıca bu şekilde ömrünüzden daha çok faydalanacaksınızdır.



49- Bir birinize ilgi gösterin, sevdiğinizi hissettirin ve evliliğinize sevginin hâkim olmasını sağlayın.



50- Yaşamın hiçbir anında Allah’ı unutmayın, özellikle eşinize ve çocuklarınıza davranışta hep Allah’ı hatırlayın. İnsan sadece Allah’ı andıkça, onun emirlerini uyguladıkça mutlu olabilir, aksi takdirde sorun ve mutsuzluk insanın yakasını asla bırakmaz.



“Kalpler sadece ve sadece Allah’ı anmakla huzur bulacaktır.”



ÇEVİRİ : ZEHRANET



Dr : Yusuf Kerimi

14 Mart 2011 Pazartesi

Araştırmalar, endişeleri ve problemleri için özel bir zaman ayıran insanların dört hafta içinde daha önceki durumlarına göre endişeleri için yüzde 35 daha az düşündüklerini göstermektedir.

1. Konsantrasyonunuzu bozan ve sık sık aklınıza gelen konuları düşünmek için kendinize özel bir zaman ayırın.

2. Dikkatinizi dağıtan bir konunun farkına vardığınızda, bu konuyu düşünmek için özel bir zamanınız olduğunu kendinize hatırlatın.

3. Dikkatiniz dağıldığında ayrıca “bir dakika, hiçbir yere gitme, buraya gel” deme stratejinizi de kullanın.

4. Konsantrasyonunuzu bozan ve sık sık aklınıza gelen konuları düşünmek için ayırdığınız özel zamanı mutlaka bu iş için kullanın.

Ayrıca özel olarak ayırdığınız zamanda düşünmek üzere, zihninizi dağıtan şeyleri not alın. Bu amaç için özel bir not defteri tutun. Not aldığınız konuları bu amaçla ayırdığınız özel zamanda mutlaka düşünün. Giderek zaman içinde bu konuların azaldığını fark edeceksiniz.

ENERJİ SEVİYENİZİ YÜKSELTİN

Enerji seviyenizin ne zaman zirvede, ne zaman en aşağılarda olduğunu tespit edin. Deneme yanılma yoluyla günün hangi zamanlarında enerji seviyenizin yüksek olduğunu ve kolayca konsantre olduğunuzu, ne zamanlar enerji seviyenizin düşük olduğunu ve konsantre olmakta zorlandığınızı belirlemeye çalışın. Zorlandığınız konuları enerji seviyenizin yüksek olduğu anlara kaydırmak iyi bir stratejidir. Bunun yanında kolayınıza gelen konuları düşük enerji seviyeli zamanlarınıza kaydırın.

Çoğu öğrenci zorlandığı konuları genellikle en sona bırakmaktadır. Günün geç saatlerine kalan bu konular doğal olarak yorulmuş olan öğrencinin enerji seviyesinin en düşük olduğu anlara rastlamaktadır. Bu uygulama yanlış bir stratejidir. Zor konular yüksek enerjili zamanlarda çalışılmalıdır. Sadece bu strateji bile konsantrasyonunuzun artması için yeterlidir.

KONSANTRASYON İÇİN NEFES ALMAK

Yoğunlaşmanız gereken bir konuya başlayacağınız zaman, daha önceden konsantre olmakta zorlanmadığınız bir anı aklınıza getirin. Kendinizin yine böyle bir anda olduğunu düşünün.

Ayrıca başlangıçta nefes almaya odaklanmak ve derin derin nefes almak bedenin dinlenmesini, zihnin ise enerji dolmasını sağlar. Derin derin nefes almak zihin ve beden senkronizasyonunu sağlar ve sizi stresten uzak tutar.

1. Rahat bir konumda olun.

2. Yavaş yavaş (mümkünse burnunuzla) nefes alın. Sırayla önce göğsünüzün alt kısmını, sonra orta ve üst kısmını aldığınız nefesle doldurun. Yavaş yavaş nefes aldığınızdan emin olun. Bu süreç yaklaşık 8 – 10 saniye olsun.

3. Konsantre olduğunuz bir anınızı düşünerek nefesinizi içinizde bir veya iki saniye tutun.

4. Sonra rahat ve sakin bir şekilde nefesinizi verin.

5. Birkaç saniye durun ve aynı derin nefes alıp verme işlemini tekrar edin.

6. Bu işlemi yaparken başınızın döndüğünü hissederseniz nefes alıp vermeyi çok yoğun yapıyorsunuz demektir. Bu gibi durumlarda yavaşlayın.

7. Aynı zamanda kendinizin ılık ve sakin bir deniz kenarında olduğunu düşünün. Veya dalgaların üzerinde batmadığınızı ve nefes alıp, verdiğinizde dalgaların üzerinde nazik bir şekilde yükselip indiğinizi hayal edin.

Bu egzersizin amacı sizi stresten uzak tutmaktır. Stresli olduğumuz durumlarda beynin bazı kısımları aktif olmadığı için daha az zeki oluruz. Bu egzersizi her çalışma öncesi yapın.

Alıntı
Şimdi gelelim enteresan bir konuya. TV’de, CD veya kaset çalarınızda dinlediğiniz sözlü bir müzik SÖZ içerdiği için daha çok beynin SOL LOP’unu uyarmaktadır. Konuşma, kelimeler ve sözlerle ilgilenen ve hoşlanan beynin bu kısmıdır. Ancak sözler beynin renkli ve eğlenceli SAĞ LOP’unu uyarmamaktadır. Sağ lop ritmi ve müziği (özellikle de bazı özel sözsüz müzik ve ritimleri) seven taraftıHAREKET VE ENERJİ

İnsan vücudu dinamik bir enerji akımıyla doludur. Özellikle öğrenme tarzları kinestetik olan kişilerin konsantre olmakta zorlandıkları görülmektedir. Bu tip insanların öğrenme sırasında hareket etmeleri ve öğrendiklerini hareketlerle uygulamaları gerekmektedir.

Beynin Enerji Noktalarına Dokunmak

Nasıl Yapacaksınız: Baş parmağınızla ve işaret parmağınızla bir ‘C” harfi oluşturun ve her iki parmağınızı hemen köprücük kemiğinin altındaki göğüs kemiklerinizin iki tarafının üzerine koyun. Parmaklarınızla nazikçe göğsünüzün her iki kısmını yavaş yavaş 20 veya 30 saniye ovun. Bu ovma sırasında diğer eliniz göbeğinizin üzerinde dursun. Daha sonra ellerinizin yerini değiştirerek aynı hareketi iki veya üç kere tekrarlayın.

Neye Yarar: sakin düşünme, okuduğunuz satırları takip edebilme, göz hareketlerini kontrol edebilme yeteneklerinizi geliştirir ve enerji seviyenizi yükseltir.

Yatay 8’ler Yapmak

Nasıl Yapacaksınız: Bir elinizi yüzünüzün önünde ileriye doğru tam karşıya uzatın ve baş parmağınız yukarıyı gösterecek şekilde açık tutarak elinizi yumruk yapın. Gözleriniz baş parmağınızı dikkatle takip ederken, yavaş yavaş her bir yuvarlağı elinizin başlangıç noktasına göre iki ayrı tarafta olacak şekilde yavaş yavaş yatay bir sekiz oluşturun. Bu hareketi iki veya üç kere tekrarlayın. Daha sonra aynı hareketi diğer kolunuzla ve elinizle yapın.

Neye Yarar: okuma, hızlı okuma, yazma, el ve göz koordinasyonu yeteneklerinizi geliştirir.

Düşünme Noktalarını Hareketlendirmek

Nasıl Yapacaksınız: baş ve işaret parmağınızla nazikçe dairler çizerek başınızı ovunuz. Bu ovma işine kulaklarınızın dış kısmından başlayarak başınızın tepe noktasına kadar yavaş yavaş ilerleyiniz. Daha sonra ovma işine alnınızın iki tarafından tepeye doğru da yapınız. Bu uygulamayı iki veya üç kere tekrarlayınız.

Neye Yarar: heceleme, kendi kendinin farkında olma, kısa-süreli hafıza gelişimi, dikkatli dinleyebilme ve soyut düşünebilme yeteneklerinizi geliştirir.

Çapraz Eğilme

Nasıl Yapacaksınız: Ayakta durun. Önce yavaşça eğilerek sol elinizle sağ dizinize dokunun ve doğrulun, sonra sağ elinizle sol dizinize dokunun ve doğrulun. Bu hareketi 10 veya 15 kere tekrarlayın.

Neye Yarar: okuma, yazma, dinleme, hafıza ve koordinasyon yeteneklerinizi geliştirir. Bu egzersiz beyninizin her iki lopunu aynı anda aktif hale getirir.

KONSANTRASYON İÇİN ZİHİNSEL STRATEJİLER

“Gitme, Buraya Gel” Stratejisi

Bu stratejiyi mutlaka uygulamalısınız. Düşüncelerinizin ilgilendiğiniz konudan başka bir noktaya kaydığını hissettiğiniz anda, “Bir dakika, hiçbir yere gitme, buraya gel” deyin kendi kendinize.

Örneğin tam ders çalışırken aklınıza aldığınız başka bir not veya bir ödev, kız veya erkek arkadaşınız, veya karnınızın biraz aç olduğu veya bir şeyler atıştırma gibi düşünceler gelebilir. Böyle bir durumda hemen kendi kendinize, “hiçbir yere gitme, buraya gel” deyin. Ve hemen ilgilenmeniz gereken konuyu düşünerek, konuyla ilgili kendi kendinize birkaç soru sorun ve bunları cevaplamaya çalışın. Konuyla ilgili en son bölümün kısa bir özetini düşünün. Veya konunun ana başlıklarını şöyle bir hatırlamaya çalışın ve elinizden geldiğince dikkatinizi ilgilendiğiniz konuya toplamaya çalışın.

Dikkatinizi dağıtan konudan uzaklaşmak için kesinlikle o konuyu düşünmemeyi düşünmeyin. Çünkü bu durum gittikçe daha çok dikkatinizin dağılmasına sebep olur. Bir şeyi düşünmemeye çalışmak, onun daha çok düşünülmesine sebep olur. “Şimdi fil düşünmeyeceğim” diye bir düşünün bakalım ne olacak. Şüphesiz hemen aklınıza bir fil gelecektir. Unutmayın, “fil düşünmemeliyim” diye düşünmek aklınıza filin gelmesini sağlamaktan başka bir işe yaramaz.Alıntı
Hastalık kaynaklı nedenleri yok tamamen yok ettikten sonra diğer fiziksel boyutlara da göz atmak gerekir.

Dinlenin ve Enerji Şarj Edin – uykusuzluk ve açlık konsantrasyonu yok eder; problem az beslenme ve az uyku ise, iyice dinlenin ve bir kase salata yiyin.

Karbonhidratları Azaltın - bazı insanlar çok fazla rafine edilmiş karbonhidrat tükettiği zaman uykulu bir duruma girer. Eğer karbonhidratlara karşı hassassanız, öğle yemeğinde ekmeği azaltın ve biraz fazla protein ve sebze tüketin.

Doğal Tatlıları Kullanın – rafine şeker başlangıçta size enerji verse de, bir süre sonra çoğu insanı zihinsel ve fiziksel olarak uyuşuk bir duruma sokar. Gün içinde enerjiye ihtiyacınız varsa, çikolatalı bir gofret yerine bir portakal, elma veya muz yemenizi tavsiye ederiz.

B Vitaminleri Alın – thiamine (bir B vitamini) seviyenizi artırarak konsantrasyonunuzu sağlamak istiyorsanız, buğday ekmeği, fındık, ceviz, fındık, fasulye, bezelye, süt, yağsız et, yeşil yapraklı sebzeler, avakado, karnabahar ve ıspanak gibi yiyecekler yemelisiniz.

Demir Oranına Dikkat – demir eksikliğinin sebep olduğu anemi, beyne kanın dolayısıyla oksijenin az gelmesi nedeniyle hafıza ve konsantrasyonu etkilemektedir. Demir kaplarda pişirilmiş et, deniz ürünleri, brokoli gibi yiyecekler yiyin. Doktor tavsiyesi ile demir içeren vitaminler de kullanabilirsiniz.

OMEGA 3 + E – Bebek ve çocuk uzmanı Profesör Robert Winston’un yaptığı bir araştırma, balıkyağının özellikle disleksi (öğrenme bozukluğu), egzama ve iletişim zorluğu çeken çocuklar üzerinde olağanüstü etkileri olduğunu ortaya çıkardı.

BBC’de yayınlanan “Günümüzün Çocuğu” adlı belgeselde, Profesör Robert Winston davranış bozuklukları gösteren iki çocuğa günlük olarak belli dozlarda Omega 3 yağ asidi içeren balıkyağı tabletleri vermiştir. Üç ay sonra her iki çocukta da önemli gelişmeler gözlenmiştir. Saldırgan davranışlı olan çocuğun bu durumu olumlu yönde değişirken, çekingen ve içine kapanık olan diğer çocuğun da dışa dönük bir hale geldiği görülmüştür. Bu çalışma balıkyağının birçok probleme çözüm olduğunu ortaya koymuştur.

KONSANTRASYON VE MÜZİK

Şimdi gelelim enteresan bir konuya. TV’de, CD veya kaset çalarınızda dinlediğiniz sözlü bir müzik SÖZ içerdiği için daha çok beynin SOL LOP’unu uyarmaktadır. Konuşma, kelimeler ve sözlerle ilgilenen ve hoşlanan beynin bu kısmıdır. Ancak sözler beynin renkli ve eğlenceli SAĞ LOP’unu uyarmamaktadır. Sağ lop ritmi ve müziği (özellikle de bazı özel sözsüz müzik ve ritimleri) seven taraftır.Alıntı

Tek silahın aklın ve inancındır.

İster tarih veya biyoloji çalışın, ister satranç veya tenis oynayın; yaptığınız işe konsantre olabilmek ve dikkat dağıtan şeylerden uzak durabilmek bir sanattır.

Hepimizin farklı farklı konsantre olabildiği durumlar vardır. Şöyle zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınız ve kendinizi kaybettiğiniz hoşlandığınız olayları bir düşünün; bir sportif faaliyette bulunmak, bir müzik aleti çalmak, sevdiğiniz bir oyunu oynamak gibi faaliyetler veya TAM BİR KONSANTRASYON içinde olduğunuzu düşündüğünüz diğer durumlar.

Peki diğer zamanlarda ne oluyor?

Zihniniz bir şeyden diğerine kayıyor

Endişeler zihninizi dağıtıyor

Dış etkenler farkında olmadan sizi ilgilendiğiniz olaydan kopartıyor

İlgilendiğiniz olay veya konu size sıkıcı ve zor gelmeye başlıyor.

Unutmayın, KONSANTRASYON SİZİN kontrolünüz altındadır ve bu bölüm konsantrasyonunuzu geliştirebilmeniz için gerekli olan bilgileri içermektedir.

EN ÖNEMLİ FAKTÖR MOTİVASYON

Konsantrasyonunuzu etkileyen hayati ve en önemli faktör motivasyondur. Motivasyon bir şeyi yapmak için iyi ve gerçekçi bir nedeniniz olduğuna inanmanızla ilgilidir.

Örneğin ertesi günü sabah saat 08:30’da önemli bir iş görüşmesine veya mülakata gitmek için akşam erken yatabilirsiniz. Ancak ertesi gün bir tatil günüyse, gece geç saate kadar tıka basa atıştırabilir, televizyon izleyebilir ve erken yatmayabilirsiniz. Tabi şüphesiz bunun sonucu olarak ertesi günü maksimum performansta bir zihne de sahip olmazsınız. Bu sonuç tamamen motivasyonla ilgilidir.

KONSANTRASYON ile ilgili bu makaleyi NEDEN okuduğunuzu bir kağıda yazmanız tam bu etapta sizin için iyi bir konsantrasyon egzersizi olabilir.

SİZİN motivasyonunuzun kaynağı nedir? Daha iyi konsantre olmanın size sağlayacağı olası avantajlar nelerdir?

Sağlam bir nedeniniz veya amacınız yoksa konsantrasyona neden ihtiyacınız olsun ki?

KONSANTRASYON ETKİLEYEN ÖNEMLİ FAKTÖRLER

Su Kaybı

Vücuttaki diğer organlardan farklı olarak, beynin büyük bir kısmını (yaklaşık tahminen % 90’ını) su oluşturmaktadır. Vücuttaki su eksikliği kişide baş ağrısı, yorgunluk ve çabuk sinirlenme gibi sonuçlara neden olmaktadır. Bu sonuçlardan her biri sizden konsantrasyonunuzu çalan, alıp götüren olaylardır.

Toksinler (vücudunuzdaki zararlı maddeler)
Herhangi bir işle uğraşırken neler atıştırdığınız konsantrasyonunuzu etkileyen en önemli faktördür. Yediğimiz hafif hazır yemek ve çerezlerde en çok kullanılan 12 tehlikeli katkı maddesini içeren “kirli düzine” diye bir liste vardır. Bunlardan iki tanesi en çok dikkat etmemiz gereken maddelerdir. Çünkü bu iki tehlikeli madde her türlü gevrekte, gazlı içecekte, sakızda ve yediğimiz birçok şekerlemede mevcuttur.

1-) Mono Sodyum Glutamate (MSG) çeşni ve tat artırıcı dünyada 1950’lerde kullanılmaya başlamıştır. Bu madde hemen hemen her türlü tuzlandırılmış çerezde, hazır yemeklerde, hazır çorbalarda, bisküvilerde, soslarda, et suyu veya et suyu bulyonlarında, konserve ton balıklarında, donmuş hazır yiyeceklerde mevcuttur. Şeker pekmezi fermantasyonundan elde edilmesinden dolayı bu katkı maddesi migren, astım, egzema, barsak rahatsızlığı, kalp çarpıntısı, dalgınlık, unutkanlık, çabuk sinirlenme, rahatsızlık ve dikkatsizlik gibi durumlara sebep olur.

2-) Aspartame suni tatlandırıcı şekerden yaklaşık 200 kat daha tatlıdır. Aspartame diyet içecekler, kalorisi düşük yiyecek veya diyet tatlılar, sakızlar, pasta ve şekerlemeler dahil tam 9000 yiyecek ürününde kullanılmaktadır. Bu madde de baş ağrısı, heyecan, çabuk sinirlenme, depresyon, uykusuzluk, yorgunluk, baş dönmesi, hazımsızlık ve çeşitli alerjik reaksiyonlar gibi çeşitli şikayetlere sebep olmaktadır. Ayrıca bu maddenin beyin tümörü oluşmasına etkisiyle ilgili ön bulgular mevcuttur.
Alıntı

Konsantrasyon Bozukluğu...

Konsantrasyon zihnin sürekli elde tutamayacağı bir durumdur. Konsantrasyonu sağlamak için ne kadar uğraşır ve kendinizi ne kadar zorlarsanız yoğunlaşmanız da o kadar zor olacaktır.

Bu yüzden konsantrasyonu geliştirmek için kullanılan yöntemler dolaylıdır. Mesela; zihnin ilgisini çeken dış uyaranları elemek konsantrasyonu kolaylaştırır.


Dikkat bozukluğu size üç mesaj verir:

1. Beyninizi çalışma talimatına uygun kullanmıyorsunuz demektir.
2. Okuduklarınızı doğru şekilde okumuyorsunuz demektir
3. Konsantrasyon eşiğinizi ihlal ediyorsunuz demektir.

Konsantrasyon bozukluğunun nedenleri:

Herhangi bir durumda dikkatimiz içe yahut dışa dönüktür. Eğer hayal kuruyorsak karşımızdaki manzarayı göremeyiz. Eğer kafamızın içinde kendi kendimizle konuşuyorsak okuduğumuzu da anlayamayız. Şimdi başınızı kaldırın ve çevredeki bir nesneye bakın. O nesneye bakarken ilkokulunuzu ve yaşadığınız şeyleri canlandırın. Gördüğünüz üzere zihnininiz hayale daldıkça nesne de bulanıklaşmaktadır. Çünkü beyin iç görüntüyü de dış görüntüyü de aynı kanal aracılığıyla algılamaktadır. Ders çalışırken dışa dönük dikkate ihtiyaç olduğundan hayal kurduğunuzu veya farklı şeyler düşündüğünüzü fark ettiğiniz anda hemen hayalinizi kesmeli ve “nerede kalmıştık” demelisiniz. Dikkatin ve dolayısıyla konsantrasyonun üzerinde etkili olan psikolojik ve çevresel faktörler vardır. Mesela moral çöküntüsü yaşanılan bir günde dikkati toplamak güç olacaktır.

Dikkati dağıtabilecek faktörler şunlardır:

- Fizyolojik yorgunluk
- Gürültülü ortamlar (TV odası veya başka işlerle uğraşan insanların bulunduğu yerler.)
- Hayal kurmak
- İlgi alanınıza girmeyen veya istemeyerek okunan metinler
- Bir çalışma ortamının dışında yatarak veya uzanarak çalışma
- Kontrolsüz iç konuşmalar
- Yoğun duygusal anılar ve etkisinden henüz çıkılmamış günlük olaylar
- Ana fikri yakalamadan okuma
- Stres

Ne yapmalı?-

Beynimiz aynı anda iki işi birden yapmakta zorlanır. Ders çalışırken yaşadığınız olayları düşünmeyiniz.
- Kendinizi yorgun hissediyorsanız duş alarak veya uyuyarak beden ve zihninizi dinlendirdikten sonra çalışmaya başlamalısınız.
- Uzun süreli bir konsantrasyon zor sağlanır. Çalışmaya ara vermek, zihnin dinlenmesi için önemlidir. Yorgun zihin dikkatini toparlayamaz. Bu nedenle ara vererek çalışınız.
- Sevmediğiniz dersleri ve konuları okumaya başlamadan önce çevrenizdekilere ve kendinize “bunun ilginç yanı nedir” diye sorunuz.
- Gürültülü ortamlarda ders çalışmayınız. (TV karşısında veya müzik dinleyerek...)
- Kendinize bir çalışma ortamı hazırlayın ve sadece orada çalışınız
- Aynı amaç etrafında toplanacağınız “öğrenme grubu” oluşturarak konsantrasyonunuzu artırınız.
Alıntı

4 Mart 2011 Cuma

Hz.Mevlanâ'dan

İyiyi ara..


İyiyi, güzeli ara, doğruyu ara; ama kusur arama. . . !

(Hz. Mevlana)

Üzülme !...


Üzülme!.

Dert etme can!.
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan...
Ne mutlu sana!..
Elinde olmayanları söyleme bana...
Elinde olanlardan bahset can!…

Üzülme!.
Geceler hep kimsesiz mi geçecek?...
Gidenler dönmeyecek mi?.

Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede.

Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış...

Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta..

Gel Git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?.

“Hüzün olgunlaştırır” ...
“Kaybetmek sabrı öğretir”...

----Hz. Mevlana----
Bir çocuk kadar gür kahkaha atabilmelisin bazen.
bir çocuk gibi kafa tutabilmelisin bazen olumsuzluklara
umursamaz.
ve kolaylıkla gülümseyebilmelisin yine bir çocuk gibi ,hemde içten ve samimi...
ve o kadar karşılıksız sevebilmelisin ki bazen.
.o kadar ki,sırf onun gözlerinde ki ışık uğruna elini taşın altına sokabilmelisin.
Düşünüyorum da hayatta verdiğin emek kadar mutlu olabiliyor aslında insan.
Anne evladına.
Bir kadın kocasına.
Bir erkek eşine çocuklarına.
Bir evlat anne-babasına.
Hayalleriniz okyanuslar kadar büyükse ,ve siz içinde bir kum tanesi gibiyseniz
yüreğinizin sesini sesini dinleyin ,içinizdeki kıpırtının okyanuslardan büyük olduğunu göreceksiniz...

3 Mart 2011 Perşembe

Kendi kendinizin yaşam koçu olun!

Şu an arzuladığınız kadar mutlu değil misiniz? Üzülmeyin, sadece ‘gerçek siz’le tanışmanız gerekiyor!





Hiç kendinizi, için için hayatınızın o kadar da iyi olmadığını düşünürken bulduğunuz oluyor mu? Peki ya bazı fırsatları kaçırdığınızı düşünüyor musunuz? Ancak mutlu birazınlık da kendi yaşam koçuna sahip şu hayatta. Yani yaşam kalitesini nasıl yükselteceğini, potansiyellerini ve istediği yaşamı elde etmek için yapması gerekenleri söyleyen bir uzman kişi... Eğer siz bu azınlıktan değilseniz bu yazı tam da sizin için! Hatta bu yazıyı okumanız bile sizin için bir dönüm noktası. Sizi neyin harekete geçireceğini fark etmek, kişisel gelişiminiz için en önemli adımdır Kendinizin yaşam koçu olmak için önce soru sorun kendinize. Yaşamınızla ilgili sorular olsun bunlar. Ama olumlu sorular sormaya dikkat edin. Başlarken, bir sonraki sayfamızda yer alan örnek çemberimizden de faydalanmayı ihmal etmeyin.


Hayallerinizi gözünüzde canlandırın

İdealinizdeki hayata ulaşmanızın en önemli adımlarından biri de onu her ayrıntısıyla gözünüzde canlandırmaktır. Şöyle bir önerme mevcut: Eğer hayalinizi olmuş gibi görebilirseniz olacaktır. Bu da zihnin ve bedenin bağlantılı olması prensibine dayanır. Hayalinizi her ayrıntısıyla gözünüzde canlandırmanız demek, geleceğinizi ve ona ulaşma yolunu çizmeniz anlamına gelir. Bir anlamda bilinçaltınızı kelimesi kelimesine iyi bir sonuç için programlamış oluyorsunuz.

Kendinize çelme takmayın

Kendi yaşam koçunuz olduğunuza göre, negatif düşüncelerinizin farkına varın: ''İlişkilerimde başarılı olamıyorum,'' ''Değişmekten korkuyorum,'' ''Kariyerimde değişiklik yapmak için çok yaşlıyım.'' Yaşam koçları bunları kısıtlayıcı düşünceler olarak nitelerler. Herkesin bu tip düşünceleri vardır. Kendimize güvenimizi ve bütün performansımızla hayatımızı yaşamamızı engellerler. Bu kısıtlayıcı düşüncelerin nereden geldiğini bulmaya çalışın. Bu negatif düşünceye ilk olarak ne zaman kapıldığınızı bulun ve yazın. Sonra yavaş yavaş kısıtlayıcı düşüncelerinizi pozitif alternatifleriyle değiştirmeye başlayın.

Kendinize iyi davranın

Bizim kültürümüzde her zaman 'diğerleri' kendimizden önce gelir. Kendimizi düşünerek bir şey yaptığımızda 'bencil' olmakla suçlanırız. Kendini düşünmek kötü bir şeydir sanki. Halbuki iyi hissettiğinizde kendinize güveniniz gelir ve diğerlerine daha çok yardımcı olabilirsiniz. Fiziksel ve ruhsal enerjinizi geri kazandıkça da hedeflerinize doğru koşar adım yaklaşacaksınız ve Denge Tablonuzdaki puanınız artacak.

Sonuç olarak...

* Kendinizi karşı acımasız olmaktan vazgeçin. Geçmişinizle ilgili canınızı sıkan ne varsa kendinizi bağışlayın. İçinizden şöyle deyin: ''Tamam, bir hata yaptım. Bundan nasıl bir sonuç çıkarmalıyım ki bir daha aynı hatayı tekrar etmeyeyim?''

* Uyumadan önce o gün içinde atlatmayı başardığınız zorlukları düşünün ve bunlar için şükredin. Hangi özellikleriniz bunun üstesinden gelmenizi sağladı ve Denge Tablosunda eksik olan bölümlere bunu nasıl uyarlayabilirsiniz?

* Bir hafta sonu, bütün sabahınızı ya da öğleden sonranızı, yapmayı en çok sevdiğiniz aktiviteye ayırın. Böylece kendinizi şarj etmiş olun!

* Vücudunuza iyi bakın. Besleyici gıdalar yiyin, düzenli egzersiz yapın ve uykunuza özen gösterin. Bunlar, stresle başa çıkmanın en kolay yollarıdır.Alıntı


Affetmek hafifletir, yaşatır, hayat bağışlar, özgürlük verir. Affetmek sizi özünüze yaklaştırır, sizi eskiye bağlayan OLUMSUZ duygusal iplerinizi koparır. Öyleyse O'nun için değil kendiniz için Affedin.

Mevlana ve sabır


Mevlana sabırla ilgili şunları söylemiştir: Tesbihlerin ruhu sabırdır.
Sabır, başlı başına bir tesbihtir(Mesnevi II:3175).
RABBİM yüzbinlerce kimya yarattı ama, insan sabır gibi bir kimya görmedi
(Mesnevi III:1854). Sabret , zira sabırla güçlük ortadan kalkar.
Sabır, ferahlığın anahtarıdır(Mesnevi III: 1848).
ALLAH, kendi eserine bakanın yanında var, zatına bakanın yanında ise yoktur.ALLAH’dan başkasına kavuşmak ona gitmekle olur. Halbuki ALLAH’a sabır ile ulaşılabilir(Eflaki I:479). Mevlana’ya göre sabır, kişi için bir ibadet,ALLAH’ı düşünme ve anmadır. Tanrı’ya ancak sabırla ulaşılabilir. Sabır aynı zamanda
insan için bir ilaç ve huzura kavuşma yoludur...Alıntı

"Sabreden derviş, muradına ermiş", "Sabreyle işine, hayır gelsin başına", "Sabrın sonu selamettir"



Sabır kelimesinin kökeni Arapça'dır ve 'birini bir şeyden alı koymak, hapsetmek, tutmak' gibi anlamlara gelir. Sabrın karşıtı; acelecilik, telaş, sızlanmak, şikâyet etmek gibi kavramlardır. "Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır", "Sabırla; koruk, helva; dut yaprağı, atlas olur", "Sabreden derviş, muradına ermiş", "Sabreyle işine, hayır gelsin başına", "Sabrın sonu selamettir" gibi atasözlerimiz, sabrın kültürümüzdeki yerini ve önemini ortaya koyar.
Sabır, her insanın sahip olması gereken önemli bir erdemdir ve bu erdem insana her fırsatta nasihat edilmiştir.
Sabır erdemi, beraberinde azim, sebat, metanet, hoşgörü, merhamet ve tevazuu getirir. Sabırsızlık ise, isyanla, ahlaksızlıkla, güçsüzlükle ve pişmanlıklarla birliktedir. İnsanın pişmanlıkları, sabırsız davranışlarından doğar. Sabırlı insan pişman olmaz.Alıntı

Sabrın Katalizörü Hoşgörüdür


Hoşgörü, yeryüzünde yaşayan her insanın, bir diğerine göre farklı düşündüğünü, hissettiğini ve davrandığını temel alan ve insanların birbirlerini kabul etmelerini sağlayan bir değerdir. Başarılı insanlar, bilinçli sabırları ve hoşgörüleriyle endişeye kapılmazlar.
Hoşgörü anlayışı tam olarak olgunlaşmış insan, haksızlığın olduğu yerde hoşgörü göstermek yerine adil yönünü ortaya koyar. Çünkü hoşgörü, insanları ve yaşanan hayatı doğru olana yönlendirmek için ortaya konan bir değerdir. Hoşgörü, adil olmanın da bir parçasıdır ve ikisi birden bir ahlak anlayışının unsurudur.
Hoşgörü; aldırmamak, boş vermek, kayıtsız kalmak, görmezden gelmek değildir. Hoşgörü, bir değerlendirme ve anlamlandırma sonucu anlayışlı olmaktır. Hoşgörü; aklın ve hikmetin aydınlattığı, sevginin şekillendirdiği bir duygudur.
Hoşgörü Türk toplumunun ahlaki bir özelliğidir ve tarihte de en umulmaz durumlarda dahi bu hoşgörüyü ortaya koymuştur. Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul'un fethinden sonra, umulanların aksine büyük bir hoşgörü içinde gayrimüslim cemaatleri, kendi liderleri yönetiminde inanç ve ibadetlerinde serbest bırakmıştır.
Çanakkale Gelibolu Yarımadası'nda ölen on binlerce Anzak, yine bu tarihsel Türk hoşgörüsünün kucağında yatmaktadır. Orada, ölen Anzaklar'ın ailelerine hitaben Atatürk'ün bir hitabesi vardır: "Ey analar, babalar! Çocuklarınız için üzülmeyin. Onlar bizim topraklarımızda genç yaşta hayatlarını kaybetmişlerdir. Onlar artık bizim de çocuklarımızdır. Müsterih olunuz."
Hoşgörü göstermek, öğrenilmiş bir sabırla her şeye katlanmak demek değildir. Yaptığımız tanımdaki gibi hoşgörü, bir başka insanı veya kendimizi kabul etmek, onun olduğu gibi olmasına izin vermek, yargılamamak ve sevgiyi azaltmamaktır. Fakat hoşgörü, bir başkasının ya da olayın bize zarar vermesine izin vererek bunları sineye çekip sabretmek anlamına gelmez. Yoksa adalet kavramından ödün verilmiş olur.
Hoşgörünün genişliği ölçüsünde ilişki ve iletişim de geniştir. Hoşgörü, insanlığın bir parçasıdır. Başarılarımızın huzurlu olması, hayatla ve insanlarla ilişkilerimize, iletişimimize bağlıdır. Bunun için ise gereken şey hoşgörüdür. Hoşgörünün olmadığı yerde öğrenilmiş sabır vardır ki bu, sadece zoraki davranılmasını sağlar. Hoşgörülü bir kişi diğer insanların da hoşgörü sahibi olmalarına yardım eder.
Hoşgörü, başarılı insanın altıncı duyusudur. Hayat bahçesinin en güzel ve en hoş kokulu çiçeğidir hoşgörü.Alıntı

Kimseden nefret etmeyeceksin

Hergün ne istediğini sana söyleyecektir.... Kendi işinden zevk alacaksın,...Başkalarının yaptığına değer vereceksin.

En küçük şey senin canını sıkmak ister,..Sense hep gününü gün edeceksin,...En önemlisi kimseden nefret etmeyeceksin

Ve yarını YARADANA bırakacaksın.

[GOETHE]

3 Şey !!

Köy sakinleri yağmur duasına çıkmışlardı. Bütün köy ahalisi toplandı.
İçlerinden sadece birinde şemsiye vardı.
Bu İNANÇtır.....

Babalar bebeklerini havaya hoplatır, çocuklar gülmekten bayılır. Yere düşeceklerini akıllarına bile getirmezler. Çünkü babaları onu tutacaktır.
Bu GÜVENdir.....

Yatağımıza girerken yarın uyanıp yaşamaya devam edeceğimize dair teminatımız yoktur.
Ama yine de ertesi güne dair planlar yaparız.
Bu ÜMİTtir.....

Ve bu üçü varsa hayatınız güzeldir ...Alıntı

Af, yerine göre görev, yerine göre zorunluluk, yerine göre zaaftır.

Affetmek eğilmektir.



Kırılmadan eğilmektir.Affetmek acıların yükünü, acıların yükü altında güçlü olarak eğilmektir kırılmadan affetmek çok çabuk yaralardan iyileşmektir.
yaralardan ve acılardan kurtulma gücüdür.



Yaşam haksızlıklarla doludur.Ama yaşamın acımasızlıklarına karşı affedici ol.



***



Ve kendini affet bugüne kadar pişmanlık duyduğun tüm yaptıklarından dolayı kendini affet. yapmak isteyip de yapamadıklarından dolayı kendini affet.Bugüne kadar yapamadıklarından dolayı kendini affet.

Tam kendin olmak için kendini affet tüm pişmanlıklardan dolayı kendini affet.



kendi içine yaptığın her



adımda kendini affet.



kendi kendini affettikçe ruhunu temizleyeceksin.



Ruhunu temiz pırıl, taze sularla yıkamaya başlıyorsun.Etrafında iyileştirici ışığın parıldadığını göreceksin.Etrafında kutsal bir ışık parıldamaya başlayacak.



Kendini affettikçe başka insanları affetme gücün ortaya çıkmaya başlayacak. kendinden utanç duymadığın zaman kendini affetmeye başlamışsın demektir.
Kendini affetmek kendini sevmektir.



Kendini olduğun gibi kabul ettiğin zaman...



Ruhun temizleniyor.



0 ruhun temizlendikçe başkalarında o insanları affetme gücünü buluyorsun.
içindeki acıları attıkça kendi kendini affetme duygunu ortaya çıkarıyorsun.
Bugüne kadar başına gelen şeylerin o kadar kötü olmadığını görüyorsun.

Mutsuz olmaya, acı çekmeye, ihanete uğramaya hakkın olduğunu öğreniyorsun.
Kızma hakkın olduğunu öğreniyorsun..
Başkaları sana haksızlık yaptığı zaman.
Kızma hakkın olduğunu öğreniyorsun..

Duyguları anlama, söyleme hakkın var.

Duygularını gömersen.



Kızgınlıklarını, gücenmişliklerini, bedenin altına itmeye kalkarsan bil ki bir gün patlarlar.Aynı bir yanardağın patlaması gibi patlarlar Bir yanardağ gibi kızgın lavları fırlatırlar.



Bir tüpün patlaması gibi sıkışmış gazın patlaması gibi patlarlar.

Seni incitenlerle yüzleş acı verenlerle yüzleş söyle onlara ne kadar kötü hissettiğini sadece burada, hayalinde söylemen yeterli söYle bütün yaptıkları kötülükleri.

Affetmek onları sevmek değildir onların yaptıklarını unutmak değildir bütün sınırlarını koruyabilirsin ilişkilerini istediğin gibi ayarlayabilirsin.

Adalet her zaman istediğini gibi olmaz tanrının adaleti de senin istediğin gibi olmaz.Ama affetmek adaletinde ötesindendir.Çünkü tek bir sonucu vardır senin iyileşmendir.

Bazen insanlar seni incitirler bazen sana acı verirler neden biliyor musun.
Çünkü onlarda büyüyorlardır öğreniyorlardır.Onların yetersizliklerini affet. Onların insan oldukları için

Affet onlar Allahın yarattığı insan olduğu için affet.
Affetmeyi reddetmek kendine acı vermeye devam etmektir kendini kurban olmaya devam etmektir.

Affetmedikçe kafese kapanmış bir kurbansın ve bir kurban olarak kalacaksın.Kurbanlık bir koyun olarak kalacaksın.
Kurbanlığı ret et ve affeden bir kişi haline dönmeyi iste.

Affetmeye nasıl karşı koyduğunu düşün içindeki canavarları nasıl korumaya çalıştığını düşün.Bunları içinde tutmak için nasıl enerji harcadığını düşün.
Bu enerjiyle hayatı bambaşka bir gözle görebilirsin.Bu kızgınlıklarını korumak için harcadığın enerjiyi mutluluğun için kullan.

Affet gücü eline al kendi kontrolünü eline al kurban kalmak için harcadığın enerjini kendi kontrolünü elinde tutmaya harca.

Affetmek en imkansız durumlarda bile mümkündür en acı durumlarda bile mümkündür. Asla ve asla affedilmeye mümkün olmayan için mümkündür.Affetmek seni yaradanın iyiliklerine saygı duymaktır.Seni yaratanın içine yerleştirdiği o özü hissetmektir.

Seni yaratanı içinde hissetmek istiyorsan affedeceksin.
Dünyaya o ilk geldiğin anı hissetmek istiyorsan affedeceksin.
RABB'inle bütünleştiğin ana ulaşmak istiyorsan affedeceksin.

Affetmek gerçek bir reçetedir.
Kötülüklerden duyduğun acıları geçirecek
Tek ilaç affetmektir.

Tıkanmışlıkları kaldırmak istiyorsan affetmekten başka hiçbir çare yoktur.

Bu bir seçim.

Affediyorum ve iyileşiyorum.

Sağlıklı yaşamak için bir seçim..
O vahşetin içinden o kinlerin içinden, bulacağın bir seçim.O güzel yolu bulabilmek için yapabileceğin tek şey affetmek.

Büyüklerini affetmekte zorlanırsan anne baban gibi.

Zorlanırsan.

Hatırla onlar da aynı senin gibi yetiştiler.Onlar da aynı kendi anne babalarından aynı senin çektiğin eziyetleri çektiler.Onlar nasıl öğrendilerse ne yaşadılarsa sana onu aktardılar.

Onlarda birer kurban onlarda birer kurban.



Onlar belki sürekli kurban.
Acıyı unutmak zorunda değilsin acıları unutmadan affedebilirsin.Unutma ama
acıtmasın acıyı hatırla acının kendisi değil olayı hatırla ama acıyı değil ve hatırla ve affet acıları sil kendi içinde oluşan acıları affet.


Affetmeye başladığın zaman içinde iyileşmede başlayacak yolu akması gereken yöne çevireceksin.Affederek o nehri yoluna sokacaksın affederek o yarayı mikroplardan temizleyeceksin.Yaralar temizlenince kendiliğinden iyileşme başlar.
İyileşme enerjisini serbest bırakacaksın.

Acısız ilişki yoktur..
Her ilişkinin içindeki sevgiyi görebilmen için affetmen lazım.Hiçbir saldırı affedilemez değildir.



Aklını kullan içindeki bilgeliği hisset.



içindeki affetme gücünü hisset.


Affedilmek istediğin zamanları hatırla kendin için istediğini başka insanlara ver.



Önce küçük şeyler bul affedecek.. böyle affetmeye alışmaya başla basit basit affettikçe.Zamanla büyük sorunları da affetmeye başlayacaksın..
Affetmek öğrenmektir öğrendikçe affedersin affetikçe öğrenirsin.
Aynı olayı, aynı kişiyi tekrar tekrar affedebilirsin.
Affetmek başta gereksiz bir şey gibi gelebilir ama affettikçe, içindeki olumlu değişikliği gördükçe daha çok affedeceksin.

Hiç kimse sana kendini daha kötü hissetmene neden olamaz.

Kurban olmayı seçme hakkında var.

Özgür olmayı seçme hakkında var,kendi duygularını içine tıkma hakkında var.


Seçim senin tıka ya da bırak.

O kini nefreti tuttukça başkaları değiştiremezsin sadece sadece ve seni değiştirir.Ama sadece hastalıklara doğru götürerek değiştirir.



Affedemem değdin zaman sor kendine affetmiyeceğim mi demek istiyorsun.

Kalbine dön kalbinin sesini duy.



İçinin sesini içinin gücünü duy affedemem mi? Affetmiyeceğim mi?



Affetmek cesarettir affetmek büyüklüktür affetmek kararlılıktır.



Kaz içini derinlere doğru ara o gücü bulacaksın aradığın gücü bulacaksın.



Affetiğin zaman kalbini iyiliklere açacaksın.Affettiğin zaman bugünün yabancıları yarının dostları olacak.



Affettiğin zaman o huzuru bulacaksın...



Acılar kırgınlıklar senin yaşama arzunu oraya gömüyorlar...



İçine baktıkça sadece kötülükleri görüyorsun.



İçindeki huzurun ortaya çıkmasını istiyorsan affedeceksin...

Kendi seçimini yapacaksın...Başka insanların sesini dinlemeyeceksin.
Düşünmeden evet demeden yargılamadan.Kurbanın onlar olduğunu bilerek affedeceksin. Kendini kurbanlıktan kurtaracaksın.Alıntı





Birisi seni affetmezse de bunun cevabı onu affetmemek değildir.
Seni affetmediği içinde onu affedeceksin.Eğer sen onu affetmezsen seni bağlamasını kabul etmiş olursun..

1 Mart 2011 Salı

Yaşam Sevgidir.
Yaşam özgürlüktür.
Yaşam sevinçtir.
Yaşam barıştır.
Yaşam birliktir.

Hepimiz BİR'iz. Hepimiz Sevgiyiz.

Herkesin gidecegi bir yol vardır ...

BIRAK hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin SENİNLE ..
HERKESIN gideceği bir yol vardır, SEN yeter ...ki yanında yer ayırmayı bil ..
NE sen kimse için mecburi istikametsin, ne de bir başkası senin için çıkmaz sokak ..!
Susmak; Hoşgörülü Olmaktır!
Susmak; Çaresizlik Değildir!
Susmak; Zayıflık Değildir!
Haklıyken Bile Susmak En Büyük Erdemdir..
Susmak; Çok Büyük Bir Tepkidir!
Susmak; Asalet ve Sabırdır...
Çünkü Sen Susarsan YARADAN Konuşur...
Harekete geçmek için bütün koşulların mükemmel olmasını beklersen, hiçbir zaman harekete geçemezsin...
Aslında yapmamız gereken en başta gülmeyi başarabilmek. Gülmeyi alışkanlık hale getirelim. Daha sonra evrenden ne istıyorsak onu isteyelim. Evren bunu yapmak zorundadır. Sadece sen istemekten vazgeçme. Aklını kandırmayı yada ikna etmeyi unutmayalım. Sınırsızlık bizim elimizde. Yeterki pozitif olalım.;)

SAĞLIK

1. Çok su için.
2. Kahvaltıyı kral, öğle yemeğini prens ve akşam yemeğini de dilenci gibi yiyin.
3. Ağaçlarda ve bitkilerde yetişen yiyecekleri daha çok ve fabrikalarda üretilen yiyecekleri daha az yiyin.
4. 3 E ile yaşayın -- Energy, Enthusiasm, and Empathy (enerji, heyecan ve duygu paylaşımı).
5. Meditasyon, yoga ve dua yapacak zaman yaratın.
6. Daha çok oyun oynayın.
7. 2010'da okuduğunuzdan daha fazla kitap okuyun .
8. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun.
9. 7 saat uyuyun.
10. Hergün 10 - 30 dakika yürüyüş yapın. Ve yürürken gülümseyin. KİŞİLİK:
11. Hayatınızı başkalarınki ile karşılaştırmayın.Onların seyahatinin ne hakkında olduğuna dair hiçbir fikrin yok.
12. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere veya şeylere sahip olmayın.Bunun yerine enerjinizi olumlu şekilde şu an için harcayın.
13. Kendinizi fazla abartmayın; sınırlarınızı bilin.
14. Kendinizi çok da ciddiye almayın; kimse yapmıyor.
15. Kıymetli enerjini gevezelikle, dedikoduyla boşa harcama.
16. Uyanık iken daha fazla hayal kurun.
17. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. İhtiyacınız olan herşeye zaten sahipsiniz.
18. Geçmiş meseleleri unutun. Partnerinizin geçmiş hatalarını hatırlatmayın.Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.
19. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.
20. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın
.21. Senden başka hiç kimse senin mutluluğundan sorumlu değildir.
22. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın.Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam ettiği eğitim programının bir parçasıdır.
23. Daha fazla gülümseyin ve gülün.
24. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmamak için anlaşın.

SOSYAL YAŞANTI:
25. Ailenizi sık arayın.
26. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin.
27. Herkesi herşey için affedin.
28. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.
29. Hergün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız en az 1 kişiye "GÜNAYDIN" deyin.
30. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğü seni ilgilendirmez.
31. Hasta olduğun zaman işin sana bakmamalı. Arkadaşların bakmalı.Onlarla temasta olun. HAYAT:
32. Doğru şeyi yapın!
33. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan herşeyden uzak durun.
34. ALLAH herşeyi iyileştirir.
35. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir
.36. Nasıl hissettiğinizin önemi yok, haydi kalkın, giyinin ve ortaya çıkın.
37. En iyisine henüz sıra gelmedi.
38. Sabah canlı olarak uyandığınız zaman, bunun için ALLAH'a şükredin.
39. Maneviyatınız daima mutludur. Öyleyse mutlu olun.
:40. Lütfen bu dilekleri önemli saydığınız herkese iletin.Alıntı

Hastalıklar için olumlamalar

Başınız ağrıyorsa; Kendinizi hangi konuda yargılıyorsunuz sorusunun cevabını bulun.. Kendini eleştirme, değersiz görme ile ilgilidir..

Migren türü ağrılar ise mükemmelliyetçi olan ve bu yüzden kendilerine çok baskı yapan kişiler tarafından yaratılır.. Migrende yoğun olarak bastırılmış kızgınlık vardır..

Onaylaması; Kendimi çok seviyor ve onaylıyorum, kendimi affediyorum.. Emin ellerdeyim..



Sinüs ağrıları; Burunun çok yakınında hissedilir. Hayatınızda size çok yakın olan birisinden duyduğunuz rahatsızlığı gösterir, o kişi tarafından ezildiğinizi hissediyor olabilirsiniz..

Onaylaması; Hayatın bütünüyle birim. Huzur, uyum ve dengenin her zaman içimi kapladığını ve beni Kuşattığını ilan ediyorum. Herşey yolunda. Ben kendi gücüme sahip çıkıyorum.



Boyun ağrıları, tutulma; Düşüncelerimizde esnek olma, sorunun öteki yüzünü görme, başka bir kişinin bakış açısını anlamayı temsil eder. İnatçılığı ve hep haklı çıkma isteğini bırakmak gerekir.



Olumlaması; Hayatla barış halindeyim, rahatım. Bir meselenin her yönünü esneklikle ve kolaylıkla görüyorum. Başka bakış açılarını da sevgiyle algılıyorum, güvendeyim.



Boğaz; Kendimizi doğru bir şekilde ifade edemiyoruz, istediğim şeyi söyleyemiyorum.. Düşünce kalıbını içerir. Kendimizi ifade etme korkumuzu, hakkımızı aramaktan çekinme korkumuzu, “ben buyum” deme cesaretimizin olmayışını gösterir. Kızgınlık boğaz ağrılarının nedeni. Eğer soğuk algınlığı da varsa zihinsel karışıklık yaşıyoruzdur.. Larenjit konuşamayacak kadar öfkeli olduğumuzu gösterir.



Yaratıcılığımız engellendiğinde boğazla ilgili sorunlar olur. Hayatlarını başkaları için yaşayan anne/ baba/çocuk/eş/sevgili/patron vs. kendi istediklerini hiç yapamayan bir çok insan BADEMCİK ve TİROİD sorunları yaşarlar.. Engellenmiş yaratılığın sonucudur.



Ayrıca boğazdaki enerji merkezimiz bedende değişimin olduğu yerdir.. Değişime karşı koyduğumuzda, değişmeye çalıştığımızda genellikle boğazımızda sorun yaşarız.. Öksürdüğünüzde ya da biri öksürdüğünde dikkat edin.. Ne konuşuluyordu? Neye tepki gösteriyoruz? Direnç ve inatçılık mı yoksa değişim süreci içindemisiniz?



Öksürdüğünüz an elinizle boğazınızı tutun “değişmeye hazırım” “değişiyorum” diyin…

Olumlama; Düşündüklerimi, isteklerimi, hissettiklerimi rahatlıkla ve özgürce ifade ediyorum. Yaratıcıyım, sevgiyle konuşuyorum. Değişmeye hazırım. Kendim olmakta özgürüm. Emin ellerdeyim.



Sırt; Destek sistemimizi temsil eder. Sırt ile ilgili sorunlar genellikle yeterince destek görmediğimizin ifadesidir. Yalnızca bizi işimizin, ailemizin, eşimizin desteklediğini düşünürüz. Bu yanlış bir inanış şeklidir.. Gerçeği ise, evren ve hayat bizi destekler.

Onaylama; Hayatın her zaman beni desteklediğini biliyorum ve kabul ediyorum..



Üst sırt ağrıları; Duygusal destekten yoksunluk.. Eşim, ailem vs beni anlamıyor ve desteklemiyor.

Onaylama; Kendimi seviyor, beğeniyor ve onaylıyorum. Hayat beni seviyor ve destekliyor.



Orta kısım; Suçluluk duygusuyla ilgili.. Geçmişimizde arkamızda kalan bir şey. Sırtınızdan bıçaklandığınızı mı düşünüyorsunuz,arkanızda ne bıraktığınızı görmekten mi korkuyorsunuz ya da arkada bıraktığınız bir şeyimi gizliyorsunuz?

Onaylama; Geçmişi geride bırakıyorum. Geçmişin geleceğim üzerimde hiçbir etkisi yok. Yüreğimde sevgiyle ilerlemek için özgürüm..



Alt bölüm ise; Bitip tükendiğini hissetme,ekonomik sorunlarla bir çıkmaz içinde olma, ekonomik endişelerin ifadesidir.. Parasızlık ya da parasal korkular bu bölümle ilgilidir..

Onaylama; Yaşam sürecine güveniyorum.gereksindiğim her şey daima sağlanacaktır. Emin ellerdeyim.



Sinir Bozukluğu; Sinirler İletişimi temsil eder.Ben merkezcilik (sadece kendini düşünme). İletişim kanallarını kapatma

Onaylama; Yüreğimi açıyor ve sadece sevgi dolu iletişim biçimleri yaratıyorum. Güvenlik içindeyim ve iyiyim. Rahatça ve keyifli iletişim kuruyorum.



Akciğerler; Hayatı içine alma kapasitesini temsil eder. Akciğer rahatsızlıkları, zatürre nedeni; depresyon keder, hayatı içine almaktan korkma, kendinde hayatı dolu dolu yaşama hakkını görmeme.. Hayatı reddediş..

Olumlama; Hayatı kusursuz bir dengeyle içime alıyorum. Hayatın bütünlüğünü içime alma kapasitesine sahibim. Hayatı sevgiyle ve dopdolu yaşıyorum.



Kalp; Sevgi ve güvenlik merkezini temsil eder. Kendimizi sevgi ve sevinçten yoksun bırakma.. Çoktan beri süren duygusal sorunlar. Kendini yalnız ve panikte hissetme. Ben yeterince iyi değilim, yeterli değilim, asla başaramayacağım inancı ile yaşayanlar kalp hastası olurlar.

Onaylama; Kalbim sevgi ritminde vuruyor. Neşe ve sevinci kalp merkezime geri getiriyorum. Herkese sevgi gösteriyorum. Sevinç içinde yaşıyorum. Sevincin, zihnimden, bedenimden ve deneyimlerinden akmasına sevgiyle izin veriyorum. Tüm hayatla birim ve evren beni bütünüyle destekliyor. Her şey yolunda.



Yüksek Tansiyon; Çoktan beri süren, çözülmemiş duygusal sorun.

Onaylama; Geçmişi sevgiyle geride bırakıyorum. Huzur içindeyim.



Düşük Tansiyon; Çocukken yeterince sevgi görmemiş olma. Ne anlamı varki? Nasıl olsa işe yaramayacak yaklaşımı içinde yaşama.

Onaylama; Artık daima sevinçli olan ŞİMDİ de yaşamayı seçiyorum. Hayatım bir sevinç kaynağıdır.



Mide; Besinleri taşır. Tüm yeni düşünce ve deneyimlerimizi sindirir.. Bu hayatta hazmedemediğiniz, kabul etmediğiniz nedir? Yeniliklere kolaylıkla adapte olamıyoruzdur.

Mide bulantısı; Bir fikri ya da deneyimi redetme..

Ekşimesi; Korku, korku.. Sıkıştırıcı korku..

Gastrit; Büyük korku, dehşet.. Yeniden korkma, yeniyi özümseyememe..

Ülser; Yeterince iyi olmadığına inanma. Kendini sevmeyi redetme. Birilerini hoşnut etmeye çalışma.

Olumlama; Hayatı rahatça sindiriyor ve özümsüyorum. Güvendeyim, yaşam sürecinin bana yalnızca iyi şeyler getireceğine inanıyorum. Hayat benimle anlaşma ve uyum içinde. Her gün, her an yeniyi özümsüyorum. Kendimle barış içindeyim. Kendimi seviyor beğeniyor ve onaylıyorum.



Bacaklar; İleriye doğru atılan adımlar.adım atmaktan korkma, bir şeyleri yapmak istemediğimiz zaman bacaklarımızda sorunlar çıkar. Gelecekten korkma.

Olumlama; Hayat benim için var. Geleceğimde her şeyin iyi olduğunu bilerek güven ve neşeyle ilerliyorum.



Dizler; Boyun gibi esneklikle ilgilidir.taviz verme,gurur,ego ve inatçılığı ifade eder.

İleri doğru adım atarken taviz vermekten korkar, katılaşırız. Bu eklem yerlerini sertleştirir. İlerlemek isteriz ama değişmek istemeyiz. Bu yüzden dizin iyileşmesi uzun süre ego devrededir. Huzurlu olmak için esnek olmalı takılıp kalmamalıyız..

Olumlama; Ben esnek ve akıcıyım.. Şefkat ve merhamet, bağışlama ve anlayış içindeyim. Kolaylıkla eğiliyor ve akıyorum.



Kazalar; Kızgınlık ifadesidir. Birikmiş öfke, otoriteye karşı çıkma arzusu. O kadar kızgınız ki birisine vurmak isteriz ama birisi bize vurur(çarpar). Şiddete inanma..

Onaylama; Bu durumu yaratan düşünce kalıbımı terk ediyorum.Barış halindeyim,ben değerliyim.



Kanser; Derin bir biçimde incinme, yaralanma. Uzun zamandır süren kızgınlık. İnsanı yavaş yavaş yiyip bitiren derin bir sır ya da üzüntü. Nefretleri taşıma.

Olumlama; Tüm geçmişi sevgiyle bağışlıyor ve serbest bırakıyorum. Dünyamı sevinçle doldurmayı seçiyorum. Kendimi seviyor ve onaylıyorum.

 Madem k, kendimizi hasta eden biziz, çaresi de biz de...

ALINTI- MUTLULUK RÜYASI

Önce Sağlık - Afiyet Olsun

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlamaYarım saat erkene kurulsun saatinKedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..Penceri aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derinYüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğinOna harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızartÇek kızarmış ekmek kokusunu içineBak güzelim kahvaltının keyfine..Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis, önce sanagüzel gelsin aynadaki siluetinÇık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse,aydınlık bir gün dileSonra koş git işine, dünden, önceki günden, hattadaha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla, ohhh şöyle bir hafifle Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo deHiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksaYürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil,görerek bak Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al..Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sençok darda iken kimler seni ferahlattı,hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi? Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen araHatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,yüzünde güller açtıracak..Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun.. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun.. Saklama tabakları, bardakları misafireSizden ala misafir mi var bu dünyadaAilecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil, şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının.. Gece evinde, dostların olsun Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun..Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun? Ama en önce ve illaki sağlık olsun! (Alıntıdır)

Kullandığınız kelimeler sizi anlatıyor...

HAYAT ÇOK ZOR:

Zorluklarla dolu bir hayat yaşar. Terslikler nedense hep bu kişileri bulur. Etrafında kolaylıkla amaçlarına ulaşan insanları büyük bir hayretle karşılarlar.



HAYAT MÜCADELEDİR:

İstediklerini büyük bir çaba ve emekle elde eder çünkü hayatı savaş arenası gibi düşünür. Sürekli koşturan ama hedeflerine ya tam olarak ulaşamaz ya da çok zaman geçtikten sonra erişir.



İNSANLARA GÜVENİLMEZ:

İşinde veya ilişkilerinde ihanet, aldatma ve iflas gibi güçlüklerle karşılaşır. Paylaşımdan hoşlanmayan, temkinli ve titiz insanlardır. Genellikle yalnızlıktan hoşlanır. Bu kararını sabitleyip çoğalttıkça da sonunda yalnız bir hayatı olur.



NE ZAMAN İYİLİK YAPSAM KÖTÜLÜK BULURUM:

Önceliği hep başkalarına vererek beslenir. Böylece kendi taleplerini erteler, beklediği takdiri ve teşekkürü göremediği için üzüntü ve öfke dolu hayatı olur. Genellikle yetiştiği ve kendi kurduğu aile içinde evin reisliği rolünü üstlenerek aşırı sorumluluk alır ve hayır demeyi beceremez. Benzeri diğer cümleler; Herkes mutlu olursa mutlu olurum, Ben olmazsam başkaları kendi başına başaramaz. İnsanları kırarsam sonunda yapayalnız kalır mıyım?



BEN LAYIK DEĞİLİM:

Mütevazi bir hayatı olur, genellikle kendine zor yetecek kadar kazancı ve sevgi alışverişi olur. Hayatı hak etmediğini düşünen derinlerdeki suçluluk kararı ona karşılaştığı tüm güzellikler ve fırsatlar için daima bir soru sorar; hak ediyor musun?



KEŞKE ERKEK OLSAYDIM:

Erkek rolünü üstlenen bir kadın olur ve mutlu ilişkiler yaşayamaz. Genellikle pasif role bürünmüş eş seçerken erkek arkadaşları da kendilerini ‘harbi hatun’ olarak tanır. Hep bir yerlere yetişme amaçlı telaşlı bir ruh hali vardır. Ama kendi varlığını ispat için çıktığı bu yolda geç kalmışlık, öfke ve beğenilmeme duygularından bir türlü kurtulamaz. Benzer durum keşke kadın olsaydım talebi ile de ortaya çıkmaktadır.



NEDEN VARIM:

Varlığından hoşnut olmayan bu kişiler aslında ‘keşke doğmasaydım’ şeklinde düşünürler. Genellikle istenmeyen bir bebek olarak dünyaya gelmiş ya da sonradan reddedilmişlerdir. Bu nedenle varlıklarını ortaya koyacak ve kendilerini ön planda tutacak her konudan kaçınarak kendilerini gizlemeyi uygun bulurlar. Bazen de varlıklarını acı veya isyan dolu bir yaşam serüveni ile gösterirler. Çünkü her an var olmak gibi bir suç işlediklerine inanmaktadırlar.



YA KAYBEDERSEM:

Başarı odaklı insanlardır. Herhangi bir konuda kaybetme ihtimali bile kendilerini kaybetmeye yetmektedir. Çünkü kaybetme duygusu onların zihninde bir arabanın yoldan çıkması halinde nereye gideceğinin bilinmediği ve endişe edildiği bir duruma benzeyen kontrolü kaybetme, ne yapacağının tayin edilememesi anlamına gelmektedir.. Hayata güvenmeyen, titiz ve mükemmeliyetçi kişilerdir. Ama bu korku onlara mutlaka kaybettirir.

(Kişisel Gelişim. )

27 Şubat 2011 Pazar

“İnşallah”

Varlığın sarp yokuşlarında nefesi kesilir insanın. Dudağına değince “İnşallah!” sözü; varlığı yoktan varedenin, yokluğu hiç sebepsiz varlığa doğru genişletenin iradesinden nefeslenir. Zamanın dar köşelerinde sesi eksilir insanın. Sesini bürüyünce “İnşallah!” kelamı, zamanı genişletenin, ömrü ebede bitiştirenin dilemesinden beslenir. Gündelik telaşların hızla inip kalkan göğsünde aklı daralır, kalbi yorulur insanın. Kalbini atınca “İnşallah!”ın asude iklimine, aklı aklanır, kalbi durulur. Dünyevî önceliklerin hazla gidip gelen sarkacında ruhu hoyratça savrulur insanın. Yüzüne gülünce “İnşallah!”ın muştusu, ruhu sılaya taşınır, hüzünleri yağmurda ıslanır.

Asil bir sükûnetin dizi dibinde nefeslenmektir “İnşallah”...
“Ben benden ötesine teslimim...” diye/bilenin inşirahıdır “İnşallah”.
Kendi varlığının yükünü zayıf omuzlarından atıp hafiflediğinin resmidir “İnşallah”.
Kendini kendinden öte taşıyan/taşıran insanın kabuğunu zorlayışıdır “İnşallah”.. “
Ben buradayım ama burada kalmaya razı değilim...” diye/bilenin meydan okuyuşudur.
Ellerine kudret elinin sarıldığını, gözlerine bin kutlu nazarın ışık olduğunu, yüzünü çevirdiği her yönde tek ve bir teselli vechinin beklediğini ilan edişidir.
 Kalbine yüklenmiş dağları bir nefeste silip süpürmektir inşallah. Varlığın koynuna tutunmuş insanı sonsuzluğun ufkuna doğuran bir sızıdır “İnşallah”...
 İnşallah, sebeplerin kör kuyusuna uzatılan ışıltılı bir kovadır.
Ağaç köklerini ve toprağı kucaklaştıran “İnşallah”tır; toprağa hayat bahşetmektir, taşa pınarlar dilemektir. “Allah dilerse” tohum toprağa katışır; toprak ve tohumun boş ellerine çiçekler sunulur, kurak avuçlarına hayat akıtılır. Nereye indiklerinden habersiz, rüzgâr nereye eserse oraya gitmeye hevesli yağmur taneleri, “Allah’ın dilediğince” boynu bükük toprağı sevindirir, güllerin al yanağına gözyaşı olur, sabahın ak göğsüne şebnem diye tutunur. “Allah’ın dilemesiyle” sert ve ağır taşlar, ince ve nazenin köklere yol olur; o latif güzellerin kalplerine dokunmasıyla yollarında toprak olur.
 İnşallah, Yusuf’un[as] kuyuya iten hainlerin tuzaklarının itildiği kuyudur. O’nun dilemesidir ki Yusuf’u kuyudan çıkardı, kuyuyu Yusuf yüzlülere sırdaş eyledi.
İnşallah, Yusuf’u[as] ucuza satan bezirgânları yok pahasına satan sırdır. O öyle istedi ki, kölelik ve kulluk Yusuf’la nice kralların erişemeyeceği şeref ve itibar bilindi. İnşallah, İbrahim’i[as] ateşe savuran ateş yüzlülerin kavrulduğu ateştir. O öyle diledi ki İbrahim’in teninde ateş güle çevrildi, alevin yanağından serinlik devşirildi.

Dudak ile tebessümü birbirine yapıştıran sırdır “İnşallah”...
Yüzün yüzüne düşen hüzünleri dağıtan dokunuştur “İnşallah”... İki kalb arasındaki soğuk mesafeleri eritip ısıtan ateştir “İnşallah”... Güneşin alevlerini gülün yanağına al al indiren serinliktir “İnşallah”....
Kelimelerin suskun hecelerinin koynuna anlamlar sunan hikmettir “İnşallah”... Sesleri söze bürüyerek birbirine bitiştiren, kaynaştıran mayadır “İnşallah”... Göğüslere nefesleri ele avuca gelmez, dokunulmaz, şeffaf bir genişlik olarak dokunduranın tenezzülüdür “İnşallah”.... *** “Elif”tir İnşallah... Varlığın alfabesinde dimdik duruştur. “Lâm”dır İnşallah... Yokluğun koynunda dupduru bir b/akıştır. “Mim”dir İnşallah... Hicranın solgun yanağına dosdoğru bir Muhammedî eğiliştir.

Senai Demirci