Translate

1 Aralık 2013 Pazar

Size çok sevdiğim bir Can Dündar şiiri ile güzel bir gelecek diliyorum...İyi Düşünün Can DÜNDAR Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi? Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi? Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı? Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz? Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız? Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız? Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınız sıkıca tuttu mu hiç? Ve siz onu hiç kokladınız mı? Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı? Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız? Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz? Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl? Çimlere uzandığınız oldu mu? Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç? Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl? Kaç kez kuşlara yem attınız? Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı? Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz? Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı? Kaç kez mektup aldınız bu yıl? Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç? Kimseyle barıştınız mı bu yıl? Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl? İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şeye"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl? Yayılın çimenlerin üzerine..... Acele edin.... Er veya geç... Çimenler yayılacak üzerinize...








İyi Düşünün


Can DÜNDAR


Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?

Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?

Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?

Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?

Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?

Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?

Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınız sıkıca tuttu mu hiç?

Ve siz onu hiç kokladınız mı?

Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?

Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?

Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?

Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?

Çimlere uzandığınız oldu mu?

Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?

Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl?

Kaç kez kuşlara yem attınız?

Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?

Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?

Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?

Kaç kez mektup aldınız bu yıl?

Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?

Kimseyle barıştınız mı bu yıl?

Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl?

İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şeye"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl?

Yayılın çimenlerin üzerine.....

Acele edin....

Er veya geç...

Çimenler yayılacak üzerinize...

 

14 Kasım 2013 Perşembe

Zaman, ikigai sahibi olma zamanı!

Uzun bir yazı ancak okumanızı tavsiye ederim arkadaşlar

SİZİN 'İKİGAİ'NİZ VAR MI?

Doç. Dr. Şafak Nakajima

Sabahleyin, kahvesini fincanına doldurmakta olan eşime sordum:

''Senin 'ikigai'in var mı?''

Şaşkınlıkla yüzüme baktı:

''Neyim var mı? İki adamım mı?''

Bu şaşkınlığı yaşaması doğaldı.

Eşim, Osmanlı tarihçisi bir Japon.

Biz evde, Türkçe, Japonca ve İngilizceden oluşan, karma bir dil konuşuruz.

Birisinin bir dilde söylediğine, diğeri bir başka dilde cevap verir ve iletişim kesintiye uğramaz.

Bazen de cümlenin içinde üç farklı dilden sözcük geçer ama bu bizim için oldukça sıradan bir durumdur.

Ve nadiren iletişim kazalarına yol açar; ''ikigai'in var mı?'' sorusunda olduğu gibi.

Eşim, ''ikigai'' sözcüğünün, 'iki' hecesini Türkçedeki anlamıyla 2 sayısı olarak, 'gai' hecesini ise, İngilizcedeki 'guy' yani 'adam' olarak anladığı için, soruyu 'iki adamın var mı?' şeklinde yorumlayıp, anlam verememişti, haklı olarak.

Gülme krizim bittikten sonra ona, 'ikigai' sözcüğünü, Japonca anlamıyla kullandığımı söyledim.

Eşime geldi bu kez gülme sırası:

''Hmm, 'Yaşamın Amacı' demek istedin. Biz buna, 'Sabah uyanmak için bir sebebin olması' deriz.''

''Evet'', dedim.

''Elbette var. 'İkigai'sız yaşam olur mu?''diye cevap verdi.

Bir Japon için imkânsız görünse de, ikigai'siz yaşam olabilir.

Ama olmaması gerekir.

Bu durum, adeta şuna benziyor:

Yıkanmayan el kirlenir. Bu, istenir bir durum değildir ve olmaması gerekir.

Olmamasını sağlamak da, bizim özenimiz ve çabamıza bağlıdır.

Yaşam da, böyledir.

Kendi haline bırakınca, özen göstermeyince, olmaması gereken şeyler olur.

Amaçsız, nedensiz yaşamaya başlarız.

Ruhlarımız, terk edilmiş bağlara, bahçelere dönüşür.

Her yanı yabani otlar sarar.

Mahzun yüreklerimizde, hüzünlü hayaletler dolaşmaya başlar.

Buna, doktorlar ''depresyon'' der.

Issız gönül bağımıza konan baykuşlar, korku salar kalplerimize.

Doktorlar bu korkuya, ''endişe' der, 'anksiyete' der, 'panik'' der.

Aslında doktorların da büyük çoğunluğu, gönül bahçelerine nasıl bakılacağını bilmez.

Ahval şudur:

''Kendi himmete muhtaç bir dede, kime himmet ede!'

İlaçlar verirler, ''şifa niyetine.''

Beynimiz yavaşlar. Duygularımız körleşir.

Bağın bahçenin bakımını, hepten yapamaz hale geliriz.

'İkigai' sahibi olmak, yaşamaya değer bir hayatın olması demektir.

Sabah uyanmak için bir amaç bulmak isteyen insan, önce buna karar vermeli, sonra da, hayatını özenle ele alıp, içinde boy atmış yaban otlarını teker teker ayıklayarak işe başlamalıdır.

Ancak ondan sonra, yaşamı bir gülistana dönüştürebilir.

Yaban otlarını temizlemek, ciddi bir iç sorgulama demektir.

Cesaret gerektirir.

Bulunan amacın yeşerip boy atması ise, yaşam boyu sürecek bir emek…

Kimi insan için ikigai, 'paylaşmak ve yardımlaşmak' anlamına gelir.

Yakınlarına, tanıdık ve tanımadık ihtiyaç sahiplerine elini ve yüreğini uzatmaktır.

Kendinize sorun:

• En çok yardım etmek istediğim; sevgimi, ilgimi, bilgimi, maddi kaynaklarımı paylaştığım insanlar kim ya da kimler?

• Bunu hakkıyla yapıyor muyum?

• Benim tutumum, dünyada neyi daha farklı kılıyor?

• Daha iyisi için, başka neler yapmam gerekiyor?

Bazılarımız için, 'gönlümüzce bir şeyleri yapmaktır', yaşama amaç kazandıran şey.

Kitap okumak, yapıcı siyasetle ilgilenmek, çevre sorunlarına çözümler geliştirmek, spor yapmak, dans etmek, yeni şeyler öğrenmek, başkalarına yeni şeyler öğretmek, manevi dünyamızı zenginleştirmek, el sanatları veya müzikle uğraşmak gibi; para kazanmak için değil, sadece yapmaktan mutluluk duyduğumuz için yaptığımız şeyler…

Ben tüm hastalarıma, ilk görüşmemizde, hobileri olup olmadığını sorarım.

Onların cevapları bana, yaşamda kendilerini nasıl konumlandırdıklarına dair çok sağlam bilgiler verir.

Eğer ne yapmanız gerektiği konusunda kafanız karışıksa, şu soruları sorabilirsiniz kendinize:

• Ne hakkında okumak, öğrenmek ve konuşmak beni mutlu ediyor?

• Ne tür şeyleri yapmak beni heyecanlandırıyor ve enerjimi arttırıyor?

• Karşılığında para almasam da, hiç yorulup sıkılmadan zaman ayırabileceğim uğraşı nedir?

Kimimiz içinse ikigai yolu, 'gerçek ben' olmaktan geçer.

Kendi karakterimizi, gerçek özümüzü yansıtan bir 'ben' olmaktan.

Çoğu insan için, bu durum, gerçekleşmesi olanaksız, uzak bir düş gibidir.

İçine doğduğumuz ailenin ve toplumun sosyoekonomik durumu, sunduğu imkânlar, değerleri, beklentileri, sıklıkla bizim, kendi gerçek kimliğimizin dışında kimlikler edinmemize yol açar, ne yazık ki!

Meslek yaşamımda, doktorluk yapmak yerine, muazzam ritim duygusuna sahip olup da darbuka çalmak isteyen doktor; öğretmenlik yerine pastacılık yapmak isteyen ve bu konuda gerçekten de çok yetenekli olan öğretmen; ev kadını olmak yerine, kadın haklarını temsil eden bir hukukçu olmanın hayallerini kuran kadınlara rastladım, hem de sayısız kereler…

Bu konuda da, kendimizi sorgulayabiliriz:

• Şu an üstlendiğim sosyal kimlik, beni gerçekten yansıtıyor mu?

• Kişiliğim nasıl? Telaşlı mı, sakin mi? Özenli mi, kayıtsız mı? İçe mi dönüğüm yoksa dışa mı dönük?

• Kişiliğimin, şu an bulunduğum durumla uyumu nasıl?

• Neyin doğru yansımadığını düşünüyorum?

• Nasıl olmak isterim?

• Nerede kendimi kendim gibi ve nerede kendimi rol yapan bir oyuncu/sahtekâr gibi hissediyorum?

• Kendim gibi hissettiğim yerde daha sık veya devamlı olabilmem için, neler yapmalıyım?

Araştırmalar, yaşam amacı olanların, savunma sistemlerinin daha iyi çalıştığını, daha az hastalandıklarını, daha uzun yaşadıklarını ve kendilerini daha mutlu hissettiklerini ortaya koyuyor.

Tedavi adı altında, antidepresanların leblebi gibi dağıtıldığı bir sağlık sistemine sahip olan ülkemizde, bu kavramları artık tartışmaya başlamamız lazım.

Dengeli gelir dağılımı; yeşil alanlı ve bakımlı kentler; planlı ve doğayı gözeten üretim; saygı, paylaşım ve dayanışma erdemlerinin öğrenilmesi; hayatı doğru yorumlama ve ifade edebilme araçları olarak bilimin, sanatın ve felsefenin, eğitimin omurgasını oluşturması gerekliliği gibi daha pek çok faktör ve çözülmesi gereken sorun var ruh sağlığını belirleyen…

Bu büyük sorunların, gözümüzü korkutmasına izin vermemeli; kendi amaçsızlığımızın mazereti olarak kullanmamalıyız.

Mükemmeliyetçilik, hiçbir şey yapmamanın kılıfı olmasın!

Tam tersi olsun!

Bu büyük sorunlar bizi, çözümün parçası olmaya davet etsin!

Eğer isterseniz, yukarıdaki açıklamalar ve sorular yardımıyla, kendi yaşam amacınızı bulma yolculuğuna, hemen şimdi çıkabilirsiniz!

Zaman, ikigai sahibi olma zamanı!

4 Kasım 2013 Pazartesi

Mutluluk vazgeçmemektir...

Bir gün, bir çiftçinin ihtiyarlamış eşeği kuyuya düşer.
Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan kuyunun içinden saatlerce bağırır.

En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir. 
Bütün komşularını yardıma çağırır. 
Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. 
Eşek olanları fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. 
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar.
Gözlerine inanamaz. 
Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmaktadır.
Üzerine düşen kürek kürek toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.
Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkın bakışları altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir
adım atıp, koşarak uzaklaşır!


Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü zorluk ve engeller ile.

Kuyudan çıkmanın sırrı, bu zorlukları ve sıkıntıları silkeleyip bir adım yükselmektir.
Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. 

En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.
Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın.

Mutluluğun 5 basit kuralını unutmayınız:


1. Kalbinizi nefretten arındırın - Affedin.
2. Düşüncelerinizi endişelerinizden arındırın - Çoğu zaten hiç gerçekleşmez.
3. Basit yaşayın ve elinizdekilerin kıymetini bilin.
4. Daha çok verin.
5. Daha az bekleyin:)

1 Kasım 2013 Cuma

Nefes alın nasıl dediğinizi duyar gibiyim....

Araştırmalar, endişeleri ve problemleri için özel bir zaman ayıran insanların dört hafta içinde daha önceki durumlarına göre endişeleri için yüzde 35 daha az düşündüklerini göstermektedir.

1. Konsantrasyonunuzu bozan ve sık sık aklınıza gelen konuları düşünmek için kendinize özel bir zaman ayırın.

2. Dikkatinizi dağıtan bir konunun farkına vardığınızda, bu konuyu düşünmek için özel bir zamanınız olduğunu kendinize hatırlatın.

3. Dikkatiniz dağıldığında ayrıca “bir dakika, hiçbir yere gitme, buraya gel” deme stratejinizi de kullanın.

4. Konsantrasyonunuzu bozan ve sık sık aklınıza gelen konuları düşünmek için ayırdığınız özel zamanı mutlaka bu iş için kullanın.

Ayrıca özel olarak ayırdığınız zamanda düşünmek üzere, zihninizi dağıtan şeyleri not alın. Bu amaç için özel bir not defteri tutun. Not aldığınız konuları bu amaçla ayırdığınız özel zamanda mutlaka düşünün. Giderek zaman içinde bu konuların azaldığını fark edeceksiniz.

ENERJİ SEVİYENİZİ YÜKSELTİN

Enerji seviyenizin ne zaman zirvede, ne zaman en aşağılarda olduğunu tespit edin. Deneme yanılma yoluyla günün hangi zamanlarında enerji seviyenizin yüksek olduğunu ve kolayca konsantre olduğunuzu, ne zamanlar enerji seviyenizin düşük olduğunu ve konsantre olmakta zorlandığınızı belirlemeye çalışın. Zorlandığınız konuları enerji seviyenizin yüksek olduğu anlara kaydırmak iyi bir stratejidir. Bunun yanında kolayınıza gelen konuları düşük enerji seviyeli zamanlarınıza kaydırın.

Çoğu öğrenci zorlandığı konuları genellikle en sona bırakmaktadır. Günün geç saatlerine kalan bu konular doğal olarak yorulmuş olan öğrencinin enerji seviyesinin en düşük olduğu anlara rastlamaktadır. Bu uygulama yanlış bir stratejidir. Zor konular yüksek enerjili zamanlarda çalışılmalıdır. Sadece bu strateji bile konsantrasyonunuzun artması için yeterlidir.

KONSANTRASYON İÇİN NEFES ALMAK

Yoğunlaşmanız gereken bir konuya başlayacağınız zaman, daha önceden konsantre olmakta zorlanmadığınız bir anı aklınıza getirin. Kendinizin yine böyle bir anda olduğunu düşünün.

Ayrıca başlangıçta nefes almaya odaklanmak ve derin derin nefes almak bedenin dinlenmesini, zihnin ise enerji dolmasını sağlar. Derin derin nefes almak zihin ve beden senkronizasyonunu sağlar ve sizi stresten uzak tutar.

1. Rahat bir konumda olun.

2. Yavaş yavaş (mümkünse burnunuzla) nefes alın. Sırayla önce göğsünüzün alt kısmını, sonra orta ve üst kısmını aldığınız nefesle doldurun. Yavaş yavaş nefes aldığınızdan emin olun. Bu süreç yaklaşık 8 – 10 saniye olsun.

3. Konsantre olduğunuz bir anınızı düşünerek nefesinizi içinizde bir veya iki saniye tutun.

4. Sonra rahat ve sakin bir şekilde nefesinizi verin.

5. Birkaç saniye durun ve aynı derin nefes alıp verme işlemini tekrar edin.

6. Bu işlemi yaparken başınızın döndüğünü hissederseniz nefes alıp vermeyi çok yoğun yapıyorsunuz demektir. Bu gibi durumlarda yavaşlayın.

7. Aynı zamanda kendinizin ılık ve sakin bir deniz kenarında olduğunu düşünün. Veya dalgaların üzerinde batmadığınızı ve nefes alıp, verdiğinizde dalgaların üzerinde nazik bir şekilde yükselip indiğinizi hayal edin.

Bu egzersizin amacı sizi stresten uzak tutmaktır. Stresli olduğumuz durumlarda beynin bazı kısımları aktif olmadığı için daha az zeki oluruz. Bu egzersizi her çalışma öncesi yapın.

Alıntı

22 Ekim 2013 Salı

Alıntı http://cekimyasasi.net/makaleler/2012/09/17/uyan-artik/

mek,
** Ertelemek,
** Son ana bırakmak,
** Cesaret edememek.
** Kötü bir şey olur diye gizli bir ürkeklik duyarak harekete geçememek.
** Hayatıma sahip çıkarsam başıma kötü şeyler gelir diye bir vesveseye sahip olmak.
** Bir türlü başlayamamak,
** Başlamak için en uygun anı kollamak ama o anın bir türlü gelmemesi.
** Gerekli bir şeyi yapmamaktan zevk almak ve bunu “özgürlük” olarak kabul etmek, gerekli bir şeyi yapmayı bir çeşit kölelik olarak görmek.
** “Nasıl olsa hiç bir işe yaramaz, hiç başlamayayım daha iyi” demek.
** Aman boş ver,aldırma demek.
** Sana mı kaldı? demek.
** Sana ne? Bana ne? Ona ne? demek.

Sanırım bu geciktirme duygusunun temel sebebi, okul ve çalışma hayatı. :D
Okurken ve çalışma hayatında o kadar çok şeyi istemeden yapmak durumunda kalıyoruz ki, bu zorlamanın dışına çıktığımızda, kendi başımıza ve özgür kaldığımızda, bir çeşit, isyan, bir çeşit intikam alıyoruz. :D
Senelerin birikimi, biz özgür kalınca, dışa vuruyor ve “zaten yapmak istememiştim, şimdi artık özgürüm, yapmayacağım işte canımın istemediği hiç bir şeyi, oh canıma değsin bu da benim intikamım” gibi bir şeyler ortaya çıkıyor. Derinlerdeki bu duygular kendini gösteriyor.
Tabii bu, benim bu işin temelinde olduğunu düşündüğüm bir teorim. :D
Bu konuyu güçlendiren ek bir etken de şu:
Hayatta o kadar çok minik veya büyük, başarısızlıklar yaşıyoruz ki, bunlar birikiyor birikiyor ve sonunda kişi, “Aman her şey boş”a kadar düşüyor.
Başka bir deyişle, kişi başarısızlıklar ve kayıplar yaşadıkça, ŞEVK, NEŞE, YOĞUN İLGİ denilen o harikulade duyguları kaybediyor.
Ki, bu duygular bizi HAREKETE geçiren, YAŞAM ENERJİLERİMİZ.
İnsan HEVESİNİ kaybettiği zaman, harekete geçmesi neredeyse imkansız oluyor.
Tabii ki, insan KORKU ve ACI ile de harekete geçebilir.
Ama, bize, hayatımıza, hayatın 8 parçasına güzellikler getirecek konular, KORKU ve ACI duyguları oluşturmuyorlar haliyle.
Aksine, mutluluklar, kazanımlar, hevesler içeriyor bu tür olumlu konular.
VE biz o mutluluğu, o umudu, o hevesi hissedemiyorsak, o umut o heves kalbimize ulaşamıyorsa, o güzel konularda harekete geçmek de tabii ki imkansız oluyor.
***********************************
Sevgili arkadaşlarım,
Bu konudaki birinci bilmemiz gereken şey:
** Harekete geçmek ve gerekeni yapmak konusundaki vesveselerimizin ve korkularımızın abartılı olduğu.
Eğer siz hayatınıza sahip çıkarsanız, yapmak istediğiniz şeyi, yapılması gereken saatte yaparsanız, hayatınızla ilgili pozitif adımlar atarsanız, bunun gizemli bir şekilde başınıza olumsuz bir şeyler getirebileceği korkusu yersiz ve üstelik abartılı.
Örnek vermek gerekirse, hayatta gördüğüm en mutlu bayanlar, hayatına %100 sahip çıkan, disiplinle hayata sarılan, yapması gereken işi yapılması gerektiği anda ve geciktirmeden yapan, tuttuğunu koparan ve bununla gurur duyan bayanlar.
Ve hayatta gördüğüm en mutsuz bayanlar da, canının istemediği hiç bir şeyi yapmayan, tamamen keyfi olarak yaşayan, planlı olmaktan kaçan, ve vesveselerine itaat eden bayanlar.
Duygusal ve fiziksel olarak, bu kimselerin yaşadıkları acıyı size anlatamam.
Bilmiyorum neden insanoğlu kendini saldığı zaman bu kadar mutsuz oluyor ve kendine sahip çıktığı zaman da o kadar mutlu oluyor.
Boşvermenin, geciktirmenin, keyfi olarak yaşamanın, sonunda bizi götürdüğü nokta “özgürlük ve huzur” DEĞİL, “mutsuzluk ve hiç bir şeyden mutlu olamama” durumu maalesef.
Planlı programlı yaşamanın, “Şu saatte başlayacağım” deyip başlamanın ve “Şu saatte bitireceğim” deyip bitirmenin dünyası, mutluluk ve umutla dolu bir dünya.
Fakat o dünyaya girebilmek için, önce o vesveselerimizi temizlemek, biraz cesaret göstermek gerekiyor.
Maalesef bir çok insan bu cesareti göstermiyor ve ancak, hayatta başlarına gelen kötü bir olaydan sonra “Yeter Artık” deyip uyanıyor ve hayatına sahip çıkıyor.
Tabii bu da çok güzel bir olay, daha doğrusu hiç yoktan iyidir. Benim de şahsen, bu tür olumsuz bir olayla, uyanıp, kendime geldiğim ve hayata daha da sarıldığım çok oldu.
Gözlemlediğim o ki, eğer kişi normal bir şekilde uyanmıyorsa, ve Allah’tan bir yardım istemişse, Allah önce kişiye tatlı bir sözle, kendine gelmesine yardım edecek şekilde bir uyarı, bir yardım yine de gönderiyor.
Ama kişi, bu tür, tatlı bir sözle, tatlı bir uyarı ile uyanacak gibi değilse, onu SARSACAK ve UYANMASINI SAĞLAYACAK bir olay mutlaka gerçekleşiyor.
*************************************
Harekete geçmenin, gerekeni yapmanın zorluğu konusunda kendimden minik bir örnek vermek isterim:
Harikulade adlı kuşumun kafesindeki su kaplarından bir tanesini (bir kaç tane su kabı var :D ), içine yemler düştüğü ve su kirlendiği için her gün tazelemem gerekiyor.
Bu tazeleme sırasında, bazı günler, kabı yıkamadan suyu değiştiresim geliyor. :D
Bu durum, kendimi anlamak için hoş bir gözlem fırsatı oluşturdu ve kendi duygularıma, neler hissettiğime baktım.
Farkettim ki,
** Eğer o gün mutlu ve başarılarla dolu bir gün geçirmişsem, su kabının suyunu değiştiriyorum hem de su kabını çok güzel yıkıyorum ve bunu güle oynaya, evdekilerle sohbet ederek yapıyorum.
** Eğer keyfim o kadar yerinde değilse, ki bu, fiziksel bir yorgunluk veya halsizlik hatta hastalık olabilir, veya o günkü işlerimde yaşadığım bir zorluk veya olumsuzluk olabilir, su kabındaki suyu ya değiştirmek istemiyorum ve hatta “Aman yarına kalsın” deyiveriyorum, ya da suyu değiştirsem de, kabı yıkamadan değiştirmek istiyorum ve hatta gerçekten de bazen yıkamadan değiştiriyorum. :D
Benim bu noktada gözlemlediğim:
Su kabının her gün yıkanmasının kesinlikle gerekli bir şey olmadığı ama faydalı, iyi bir şey olduğu.
Ne de olsa, o kabın temizliği, kuşlarımın sağlığı ile alakalı ve her gün temizlenmesi en ideali.
Ama, 2 günde bir temizlense de olur. :D :D
Burada, şöyle bir derecelendirme oluşuyor:
  • Eğer ben mutluysam, her şeyin en idealini, en iyisini yapacak isteğim, enerjim, çabam oluyor.
  • Ama o kadar mutlu olmadığım zamanlarda sadece “gerektiği kadarıyla” yapmaya bir eğilimim oluyor.
  • Ve eğer gerçekten çok mutsuzsam, bir konuda “gerekeni de” yapmadığım zamanları da gayet iyi hatırlıyorum. :D :D :D
  • Ve en büyük mutsuzluklarda da, gerekeni, doğru olanı değil, tam aksini, yani yanlış ve zararlı olanı yapmak çok yaygın.
********************************************
Bu örnek de bana gösteriyor ki, bir kişinin ENERJİSİ o kişinin hayattaki genel MUTLULUĞU ile doğrudan bağlantılı.
Bu işin daha da detayına girersek, kişi hayatta mutluysa, yaptığı, yapacağı veya yapması gereken işlerdeki, faydayı, avantajı, iyiliği, o işlerin onun hayatının 8 parçasına getireceği mutluluğu görebiliyor, anlayabiliyor ve duygularıyla bunu yaşayabiliyor.
Çünkü FAYDA kavramının duygusal tercümesi, HEVES, İLGİ, COŞKU, HEYECAN demek.
Eğer kişi faydalı bir şeyi gördüğünde, bu güzel duyguları hissedemiyorsa, duygusal aleminde bir tutukluk, tıkanıklık var demek oluyor bu.
Aklın gördüğünü, duygu hissedemiyorsa, ve hatta gerçekleri akıl da, duygu da göremiyorsa, bu da bir yerlerde bir yanlışın olduğunu gösteriyor.
Kişinin hayırlı bir işe neden tutukluk gösterdiğini, arayıp bulması gerekiyor.
Herkesin sebepleri farklı olabilir.
Hatta bu sebepler katmer katmer olabilir. Siz buldukça yenileri çıkabilir.
Benim tavsiyem, önemli bir konuda her tutukluk hissettiğinizde, harekete geçemeseniz dahi, aklınızda ve kalbinizde ne olup bittiğine bir bakmanız.
Gerekirse tekrar tekrar bakıp, aklınızda ve kalbinizde temizlik yapmanız.
Ve en önemlisi de kelimelere dökmeniz ve birilerine anlatmanız.
***********************
Tabii burada bir not düşmekte de fayda var.
Enerjisizlik isteksizlik, sağlıkla ilgili bir konudan da kaynaklanabilir. Bu durumda bir doktora gitmek, bir doktora görünmek, hatta beraberinde bir beslenme uzmanına görünmek, en doğru çare oluyor.
**********************
Kişinin en temel konulardan,
  • düzgün beslenmek,
  • banyo yapmak,
  • diş fırçalamak vs. gibi EN TEMEL konulardan başlayıp,
gerekirse doktora da giderek, bu konularda gördüğü sebepleri en temelden birer birer halletmeye başlaması lazım.
Ama bu temel konular tamamsa ve kişi, bir iş girişiminde, önemli bir mektubun yazılmasında, hatta evcil hayvanının su kabının yıkanması konusunda bir isteksizlik hissediyorsa, öncelikle hayatına sahip çıkmaya KARAR VERMELİ.
Ve hayatına SAHİP ÇIKMALI.
Yaptığı işte hayata olan O FAYDAYI bulmalı veya bunu bulabilecek şekilde hevesini arttırmalı.
Zaten her ayın 2. Cumartesi günü saat 18′de teleseminer aracılığı ile buluşup, gerçekleştirdiğimiz TEMİZLİK SAATİ‘mizde de biz bunu yapmaya çalışıyoruz.
Hayata olan hevesimizi arttırmak, sadece ve sadece temizlikle gerçekleşiyor, sevgili arkadaşlarım.
Yalanlardan, yanlışlardan, irili ufaklı hatalardan vazgeçerek ve Allah’a sığınarak yapılan bir temizlik, insanın hevesini de coşkusunu da, yaşam enerjisini de arttırıyor.
Güçlü bir karar, güçlü bir niyet de çok güzel bir temizlik.
Uyanmaya karar vermek de çok güzel bir temizlik.
*************************************************************
Ve, bu yazımı da sevgili arkadaşlarım, siz de tatlı bir uyarı, tatlı bir tavsiye olarak alın ve UYANIN. :D :D
** Geciktirdiğiniz,
** Direndiğiniz,
** Yapmak isteyip de yapamadığınız,
NELER VAR?
Önce BEBEK ADIMLARIYLA başlayın.
Evle ilgili, yapılması gerektiğini bildiğiniz, keşke yapsam dediğiniz ama bir türlü yapmadığınız BİR ŞEYİ yapmaya başlayın.
Mesela, yerler mi süpürülecek de siz direniyorsunuz?
Veya, musluk mu akıtıyor da tamir ettirtmek gerekiyor?
Ayna mı lekeli ve kirli?
Yerine kaldırılması gereken bir şey 1 haftadır masada mı duruyor?
HER GÜN BİR ŞEY.
Bu bebek adımları size enerji, heves, istek, neşe de verecek.
Kendinize olan güveninizi de arttıracak.
Bunları kutlamayı da unutmayın.
*************************
Aynı şekilde kendinizle ilgili, saç taramak olsun, düzgün bir şey giyinmek olsun, diş fırçalamak olsun, neler var geciktirdiğiniz, direndiğiniz?
Aynı BEBEK ADIMI yöntemi ile bu konuda da her gün adım atın.
Her konuda, hayatınızın HER PARÇASINDA, ne var, geciktirdiğiniz, başlamaya cesaret edemediğiniz, uzak durduğunuz ama aslında yapmak istediğiniz?
HEP BEBEK ADIMI…
HEP BEBEK ADIMI ile başlayın.
BİRER BİRER.
TEKER TEKER.

***************************

UYAN ARTIK, SEVGİLİ ARKADAŞIM.
HAYATINA SAHİP ÇIK.
KORKMA.
MUTLU GÜNLER SENİ BEKLİYOR.
YETER Kİ, SEN HAREKETE GEÇ.
BEBEK ADIMINI AT.
BEBEK KOLLARINI UZAT HAYATA.
VE TUT O MİNİK ELLERİNLE HAYATI.
BİR ADIM, SONRA BİR ADIM DAHA.
SONRA BİR ADIM DAHA.
BİR ADIM DAHA.
BİR DE BAKMIŞSIN, YÜRÜYORSUN.
BİR DE BAKMIŞSIN KOŞUYORSUN.
YOLUN AÇIK OLSUN.
HAYATININ 8 PARÇASINDA HAYIR, UĞUR, MUTLULUK SENİNLE OLSUN.
HAYATININ 8 PARÇASININ HAYRI ÜZERİNE HAREKET EDEN SEN.
SEN MUTLU OLMAYACAKSIN DA, KİM OLACAK?
SEN İYİLİK GÜZELLİK YAŞAMAYACAKSIN DA, KİM YAŞAYACAK?
ALLAH, HEM BU HAYATTA, HEM DE SONRASINDA,
HAYIR ÜZERİNE İŞ YAPANLARDAN HOŞNUT OLACAK.
SEN DE HAYATININ 8 PARÇASINDA HAYIR ÜZERİNE İYİLİK ÜZERİNE HAREKET ET.
VE GÜVEN.
SEVGİLİ ATATÜRK’ÜN DE DEDİĞİ GİBİ,
ÖĞÜN, ÇALIŞ, GÜVEN.
Hayatının 8 parçasını bil, anla, ÖĞÜN.
Hayatının 8 parçasında hayır ve fayda üzerine adım at, hareket et, ÇALIŞ.
Hayatının 8 parçasına GÜVEN.
AMA ÖNCE,
AMA ÖNCE,
UYAN ARTIK.
SİLKELE KENDİNİ, ÜSTÜNÜ BAŞINI.
VE HAYATINA SAHİP ÇIK.

*********************************


ÖNEMLİ NOT:

Allah’a çok şükür, hayatın 8 parçasına fayda, hayır, uğur, uyum, iyilik, güzellik üzerine hareket edin dediğimde, pek çok arkadaşım, HEMEN anlıyor, HEMEN uyanıyor.
Varsa hayatlarında herhangi bir uyumsuzluk, hayırsızlık, HEMEN kendilerine geliyorlar, varsa yaptıkları bir cahillik, hatta belki de zalimlik HEMEN vazgeçiyorlar.
Sitemde yorum yazma kuralları da bana e-posta gönderme ve soru sorma kuralları da hep bu çerçevede çalışıyor, sevgili arkadaşlarım.
Bu uyanma meselesine bir örnek olması açısından da şunu söyleyeyim:
Mesela:

Evli olup da, gözü dışarıda olan, veya bekar olup da evli insanlar hakkında “Bir gün evlenme” hayalleri kuran ve benim sitemden yararlanmak isteyen veya çekim yasasını bu yönde çalıştırmak isteyenler:
Bu yazımı SİZİN de Allah’tan size gelmiş, TATLI bir uyarı olarak almanızı dilerim ama sorularınıza yorumlarınıza doğrudan cevap vermediğim için kusura bakmayın.
Dilerim, yalan hayallerden, yanlış hayallerden, hayatın 8 parçasına faydadan, iyilikten, güzellikten uzak, HER TÜRLÜ dilekten de, hayalden de, amaçtan da vazgeçersiniz.
Çünkü, eğer hayatın 8 parçasına bir hayırsızlık, bir zarar, söz konuysa, bu Allah’tan gelen veya Allah’ın onayladığı bir dilek veya amaç DEĞİL. Allah sizin bu yalan ve yanlışlara HAYIR demenizi istiyor.
Hayatınızın 8 parçasına sahip çıkmanızı, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmanızı istiyor. Zaten imtihan da bu.
Allah vergisi aklınızı ve kalbinizi kullanın.
Hayatın 8 parçasına bir zarar mı var, bir fayda mı var diye dikkatle bakın. Bir zarar varsa, o konuda ısrar etmek ayıp oluyor, yanlış oluyor.
Bu yanlışlarda ısrar edersek, sonuçta tatlı bir uyanma mesajından da beter, sarsıcı olaylarla insan kendine mutlaka geliyor. Ama bu sarsıcı olay, 5 yıl sonra mı, 20 yıl sonra mı olur artık, o Allah’la olan yakınlığımızla da bağlantılı.
Ben derim ki, siz hem tatlı uyarılarla uyananlardan olun, hem de erken uyananlardan olun.
Kolay ve çabuk uyananlardan olmakla gurur duyun.
ÇOK ŞÜKÜR UYANDIM DEYİN.
Bana da yazacaksanız, aklınızın kalbinizin size defalarca söylediği ama sizin bir türlü dinlemediğiniz yalan ve yanlış amaç, hedef, dilek ve hayaller konusunda onay almak için değil, bunlardan nasıl çabucak vazgeçtiğinizin MUTLU HABERİNİ vermek için yazın.
Hepinize, hepimize kolay gelsin.
Hepimiz hayatımıza sahip çıkalım.
Bu yazım ve bu mesajım da benim bu sahip çıkışım.
Yalan ve yanlışlar içerisinde, acılı bir hayat yaşamanıza göz yumamam.
Bir tatlı uyarı ile “uyan artık” demek isterim.