Translate

23 Ekim 2014 Perşembe

BIR DILIM BIR TUTAM: pastirma gül

BIR DILIM BIR TUTAM: pastirma gül: K I S A  B I R   A R A........! Eveeeeet arkadaslar, Kisa bir tatil sebebi ile  (son günlerde yine aktif halinde olan volkan müsaade ed...

15 Ekim 2014 Çarşamba

Battaniye yapım aşamaları...

Color 'n Cream Crochet and Dream: Pastel Color Bomb Blanket: Yes, it took me ages, I know... Actually, this blanket was finished a few weeks ago. Somehow I forgot to take pictures of it. I don't...

Color 'n Cream Crochet and Dream: Something Old

Color 'n Cream Crochet and Dream: Something Old: About a year ago I made this blanket, to be seen in this post. It's the softest blanket ever, made from Piima cotton, Pico from Lan...

6 Ekim 2014 Pazartesi

Bilinçaltının Bilinmeyen Gücü..!

1. HERŞEY DÜŞÜNCEDE BAŞLAR :
Kendimiz için yarattığımız dünyadan hoşlanmıyorsak, hoşlanabileceğimiz yeni olaylar başlatabilecek bir dünya yaratma hakkı bize verilmiştir. Düşünce hem yönetici hem üreticidir. Hayatın erkek boyutu, hepimizin içindeki bilinçli ve yönetici düşüncedir. Dişi boyutu ise bilinçaltından gelen alıcı ve yaratıcı yollardır.
2. KENDİNİ YÖNETMENİN YOLU :
Bilinçaltı, bedenin yapıcısı olarak bilinir. Bedenin fonksiyonlarının otomatik olarak yürümesini sağlar. Bilinç emirleri verir, bilinçaltı da uygular. Bilinç; bilinçaltına direktifler verir. Bilinçaltı yalnızca emirler alıp bunları mantıki kıyaslamayla ( kurala dayalı çıkarımla ) yargılayarak yerine getirdiği için gönüllü hizmetkar adını alır. İnsanlar, gereksiz sınırlamaları kabul ederek kendilerini hipnotize ederler. İnsanlar kendileri için kurallar, yasalar koyuyorlar, sonrada bunların esiri olup mutsuz oluyorlar.
3. İSTE VE SAHİP OL :
Aklımızdan geçen şeyler ergeç ortaya çıkar. Bilinçli olarak düşünülen her düşünce, bilinçaltını etkiler ve bu etki, düşüncedeki güç ve arzunun derecesine bağlı olarak eyleme dönüşür. Bilinçli olarak yeni bir hayata başlamaya karar versek de bilinçaltına yeni düşünce biçimimizi işlemedikçe o, bir hafta, bir ay, bir yıl önce verdiğimiz emirleri yerine getirmeyi sürdürür.
4. KENDİNİZ OLMA CESARETİNİ GÖSTERİN :
İnsan kendisini küçümser ve sürekli başkalarıyla karşılaştırır.Yalnız bir insan dünyada ne yapabilir.? Çok şey. Büyük işler başarabilir. İnsan bilinçli olarak düşünebildiği, güvenle beklediği ve mümkün olduğuna inandığı her şeyi yapabilir. Evren sınır koymaz; biz inançlarımızla sınırlarız kendimizi. Bir insan kendini arıyorsa kaybettiği yere bakmalıdır. Acaba hiç tanımış mıdır kendisini? Hayatımıza hakim olmanın yolu bilincimizi kullanmaktan geçer. Yönetimi yürüten bilinçtir. Deneyimlemek istediğimiz şeylerin kalıbını hazırlayarak düşünce çeşitlerini seçiyoruz. Bilinç, hayatla nasıl ilişki kuracağımıza karar verir, ifade yollarını seçer.
5. AMAÇLARA ULAŞMAK İÇİN BEŞ İLKE :
İnançla başlayıp başarıyla son bulan beş basamak şöyle sıralanabilir:
1. Kendiniz için ideal zihinsel imajı belirleyin.
2. Çaba göstermeden, yalnızca inanmak hiçbir işe yaramaz.
3. Düşüncelerinizi kendinize saklayın.
4. Esnek olun; gerekirse plan değişikliği yapın.
5. Gözlerinizi hedeften ayırmayın, işi yarı yolda bırakmayın.

6. SINIRSIZ FİKİR KAYNAĞINI KULLANMA :
Hepimizin içinde, derinlerde yüzyılların bilgeliği yatar. Asla tüketilemeyecek, sonsuz bir yaratıcı fikirler kaynağı saklıdır içimizde. Yaratıcılığı geliştirmek için dört kural :
1. Düşüncelerinizi bir noktada yoğunlaştırın.
2. Derinlemesine düşünmek aceleye gelmez.
3. Fikirler geldiğinde hazır olun .
4. Şimdi fikirlerinizi kullanmaya hazırsınız.
7. YARATICI İMGELEMENİN GÜCÜ :
Yaratıcı imgelemeyi anlayarak ve uygulayarak tüm hayatınızı yeniden düzenleyebilirsiniz. Yaratıcı imgeleme sayesinde kişinin kendisiyle ve yaşadığı dünya ile ilgili inancını, dolayısıyla bu inancın ürünlerini değiştirmek mümkündür. Yaratıcı imgeleme ısrarla kullanılırsa, fikrin olduğu her yerde başarı da vardır. Hepimiz mucit olamayız. Fakat yaratıcı imgeleme bir çok yerde, hayatın basit şeylerinde de kullanılabilir.
8. KENDİNE GÜVEN NASIL OLUŞTURULUR :
Hepimiz kendine güvenin gerekliliğini biliyoruz. Bugün bir çok kulüp, dernek, birlik faaliyet göstermekte. Bunların hepsi bireyin güven duygusunu geliştirmek ihtiyacından kaynaklanıyor. Kişinin kendine güvenini yitirmesine neden olan korkulardan biri başarısızlık korkusudur. Her insan başarılı olmak ister. Onaylanmama korkusu ise yalnızca çocuklara ait bir sorun değildir; her yaşta insan bu korkuyu yaşayabilir. İşte, evde, okulda, nerede olursa olsun yaptığımız her şeyde hayatı, ifade ettiğimizi ve bu hayatın sonsuz ve mükemmel olduğunu anlamalıyız. İfade ettiğimiz bu hayat tüm hayatla birdir; bundan dolayı insanla Tanrı arasında veya insanla insan arasında ayrım yoktur.
9. İLK ADIM KARAR VERMEK :
Bilinçaltı sürekli olarak bilinçten gelen emirleri yerine getirir. Bilinçaltı, bilinç tarafından inanılan her emre yanıt verir. Kararsızlık olursa, her dakika fikir değiştirilirse, bilinçaltı karmaşaya düşer. Kesin kararlar vermeyi öğrenmeliyiz. İnsana seçme hakkı verilmiştir. Kullanıp kullanmamak kendisine bağlıdır. Unuttuğumuz bir ismi hatırlamak için kendimizi zorladıkça işimiz daha da güçleşir; bir an için rahatlayıp gevşersek birden hatırlayıveririz. Karar verirken de aynı şey geçerlidir.
10. KENDİNİ YÖNETME REFAH GETİRİR :
Her insanın kendine has bir refah, zenginlik ölçüsü vardır. Bu yüzden, para kazanmak refah bilincinin yan ürünlerinden biri olmasına rağmen, refah sahibi olmak ilahi büyük bir servete sahip olmak demek değildir. Gerçek refah içsel hakimiyetle başlar ki bu yaşamın har alanında zenginlik getirir. Para pis bir sözcük değildir. Kötü olan para değildir. Para zenginliğin kanıtıdır, takas için kullandığımız semboldür. İhtiyaç duyduğumuz şeyleri takas etmek yerine para kullanıyoruz. Demek ki para kötü dersek giyecekler, yiyecekler, yaşadığımız ev de kötü demektir. Kötü olan parayı çok fazla sevmek onu tüm iyiliklerin kaynağından önde tutmaktır. Ekonomik sistemi yermek kimseyi bir yere ulaştırmaz. Neye direnirseniz o da size direnir. Fikir birliğine varırsak hayata uyum sağlarız. Sevgi ve zenginlik birbirini tamamlar.
11. İŞLER KÖTÜ GİTTİĞİNDE NE YAPMALI
Hepimizin hayatında her şeyin kötüye gittiği zamanlar vardır; planlar ters gider, umutla beklenen kararlar gerçekleşmez, hastalık ve kazalar günlük hayatın akışını aksatır. Böyle zamanlarda hepimiz dayanacak bir şeyler ararız, güvenebileceğimiz iç kaynaklar bulmaya çalışırız. İşler ters gittiğinde gerçeği kanıtlama ve hayatımızdaki gücü gösterme fırsatına sahip oluruz. Var olan koşullara neyin neden olduğu gerçekten önemli değil. Samanlık yanıyorsa yangını neyin başlattığının ne önemi var. Sorulması gereken soru “Yangını söndürmek için ne yapmalıyım” olmalı. İnandığımız, kabullendiğimiz ve güvenle beklediğimiz her şeye sahip oluruz. Bu hayat tarafından doldurulmak üzere elimizde tuttuğumuz kalıptır. Bu büyük yaşam yasasını açıklamanın bir çok yolu var. Bu ektiğini biçmek, neden-sonuç ve benzer benzerini çeker yasaları olarak da adlandırılabilir.
12. ZAMANIN EFENDİSİ OLUN :
Zaman insanların sonsuzluk ölçüsüdür. Şimdiye kadar zamanla ilgili doğal olarak kabul ettiğimiz her şey insan düşüncesinin ürünüdür; görecelidir. Bilinçaltının düşündüğümüz gibi bir zaman kavramı yoktur. Hayatımızı yönetmesine izin verdiğimiz zaman programları kendi düşüncemizin ürünüdür. Evrensel bilinçaltında zaman ve yer yoktur. Bilinçaltı geçmiş veya gelecek diye bir şey bilmez. Hep şimdiki zamanda çalışır. Özne zihin denen bilinçaltı tamamıyla bilince bağlıdır. Tek akıl vardır; o da Düşüncenin evrensel havuzunun bireysel kullanımıdır. Bilinçaltına emirler verirken, onun zaman ve yerden habersiz olduğunu hatırlayalım. Onu koşullandıran bizleriz.
13. İYİ BİR BELLEK İÇİN DÖRT İLKE :
1) Dur-Bak-Dinle
2) Öğrenme süreci fikirlerin birleştirilmesine bağlıdır.
3) Sizin için çalışmasını istiyorsanız belleğinize güvenin.
4) Kendini yönetme, kesin sonuçlar getiren kesin bir eylemdir.
Net bir belleğe yaklaşımımızda dikkatsiz hiçbir şey olmamalı. Bizi etkileyen şeyler kolayca hatırlanır. Dikkat edersek, bilinçaltına kesin direktif verirsek, hatırlamak istediğimiz her şeyi hatırlarız. İyi bellek denen, çağırılmayı bekleyen bilgiyi hatırlama yeteneğine her yaşta sahip olunabilir.
14. SAKİNLEŞTİRİCİ HAPLAR ALMADAN RAHATLAMA :
Bugün çoğu televizyon reklamı, rahatlama veya gerilimden kurtulma ile ilgilidir. İnsan reklamlara inansa, gerilimden kaynaklanan başağrılarının ancak ilaçlarla yok edilebilecek kaçınılmaz bir dert olduğu sonucuna varırdı. İşyerinde yoğun bir günden sonra kendini tükenmiş hisseden bir çok insan bir bara koşturur ya da birkaç kadeh içki içmek için aceleyle eve gider; bunun kendilerini rahatlatacağını düşünürler. Fakat içki uyarıcıdır. Önce uyarır sonra aptallaştırır. Hepimiz hayatın dış kenarında çok hızlı hareket etmenin sonucu olan karmaşanın esaretine düşeriz sonra içimize dönmek, sakinleşmek ve asla karmaşaya düşmeyen, acele içinde olamayan ve rahatsız olmayan iç huzurunu yaşamak isteriz. Bu var oluşumuzun gerçeğidir. Onu anlamamızı bekler yalnızca.
15. ENDİŞELENMEYİ BIRAK, YAŞAMAYA BAK :
Endişe, zihinden dolaşan ince bir korku akıntısıdır, ne kadar uzun süre akarsa o kadar derin izler bırakır. Endişe her bakımdan bir sorun yaratıcıdır. Endişenin üstesinden gelmenin ilk adımı,endişenin hiçbir şey kazandırmadığını, sahibine zarar verdiğini en büyük arzularımızın gerçekleşmesine engel olduğunu, uzun vadede hayatımıza olumsuz etkileri olacağını kabul etmektir. Bu gerçekleri kabul ettik mi endişe alışkanlığından kurtulmanın gerekliliğini anlamaya başlarız.
16. KORKU SİZİ YENMESİN, SİZ KORKUYU YENİN ! :
Korku insanlığın bir numaralı düşmanıdır. Korku bir duygudur. Makul veya akılcı değildir. Her zaman için korkulacak bir şey vardır ve bu şey hakkında gerçek olmayan duygular geliştiririz. Düşmanınızın kim ya da ne olduğu hiç önemli değil, onun en güçlü silahı sizin korkunuzdur. Bu düşmandan korkmaya başladığınız an sizden güçlü duruma geçer. “Korkaklar bin kez ölür” derler. Her korku küçük bir ölümdür. Temelde her korku bir ölüm korkusudur. Ölümden korkmaktan kurtulursak hayatla korkusuzca yüz yüze gelebiliriz. Ölüme “son düşman” denir; aslında o yenmemiz gereken ilk düşmandır.
17. EVET, SİGARAYI BIRAKABİLİRSİNİZ ! :
Yapıcı ve yıkıcı alışkanlıklar vardır. Bilinçaltı ince eleyip sık dokumaz. Asla yargıda bulunmaz. Verdiğimiz emirleri harfi harfine yerine getirir. Biz emirleri veririz, bilinçaltı yerine getirmek için çalışır. Evet sigarayı bırakabilirsiniz; diğer herhangi bir alışkanlığınızı da yenebilirsiniz. Bu tamamen bilinçaltına verdiğiniz direktiflere bağlıdır. Kişi sigaradan kurtulmak istediğinde, bunun gerçekleşmesi için gerekli her şey yapılacaktır.
18. UYKUSUZLUK HASTALIĞINI YENEBİLİRSİNİZ ! :
Herhangi bir şeye dikkati yöneltmenin zihni uyanık tuttuğu bulunmuş; çoğu zaman uykun içinde geçerli bu. Uykunun mutlaka gerekli olmadığına, bedenimizin uyumadan da ihtiyacı olan dinlenmeyi sağlayabileceğine ikna olursak bizi uyumaktan alıkoyan endişenin hakkından gelebiliriz. Aklın kendini yönetme gücü sayesinde, sonuç olarak bilinçaltının uyku fonksiyonuyla ilgilenmesini sağlayan emirleri zihninize verebilirsiniz. Bir daha uyanık olarak yatakta yattığınızda kendi kendinize şunları söyleyin. “Şimdi uyuyacağım-Tüm bedenim gevşemiş durumda. Aklım dingin. Ben huzurluyum. Şimdi uykuya hazırım.”
19. CESARETSİZLİĞİN ÇARESİ :
Hepimiz ara sıra cesaretimizi yitiririz. Hayatın gerekli bir parçası olmamasına rağmen kimse ona karşı bağışıklı değildir. Cesaretini yitiren insan yalnız olmadığını, herkesin şu yada bu şekilde düş kırıklığına uğradığını anlamalıdır. Cesaretinizi yitirdiğinizi hissettiğiniz an, oturun ve önünüze bir parça kağıt koyun. Özel bir probleminiz varsa tüm ayrıntılarıyla kağıdın bir yüzüne yazın. Sonra, öbür yüzüne mümkün olan tüm çözümleri yazın. Sonra, başka bir kağıt alın ve hayatınızdaki cesaret verici her şeyi yazın. Kazançlarınız, arkadaşlarınız, yetenekleriniz v.s. Artık bitti deyinceye kadar yazın bunları kağıda. Hayatınızdaki cesaret kırıcı şeylerin tümünü de kağıdın öbür yüzüne yazın. Hepsini boşaltın. Bunu yaptıktan sonra, cesaret kırıcı şeyleri sıraladığınız taraftakileri birer birer çizin ve “Bununla işim bitti. Hakkımdaki gerçek bu değil” deyin. Şimdi tüm dikkatinizi hayatınızdaki cesaret verici şeylere yoğunlaştırın. Dikkatimizi verdiğimiz şeyler gelişir, büyür. Dikkatimizi iyiye, olumluya ve doğruya yöneltirsek yaşadıklarımız bunlar olur.
20. KENDİNİ İYİ YÖNETME, SÜREKLİ HUZURDUR :
Her erkeğin ve kadının amacı olan gerçek huzur bir sükunet halidir; rahatsızlık endişe, sıkıntı ve heyecanlardan sıyrılmaktır; hayat ve çevremizdekilerle uyum içinde olmaktır. Yaratıcı olmak için hayatla uzlaşmak gerekir. Her durumda dayanabileceğimiz iyi bir şey bulalım. Eski düşman direnci saf dışı etmenin en iyi yoludur bu. Her durumda olumlu karşılık vermeye çalışın. İyiyi bulun. Eleştiri veya suçlamada bulunmayın Bu yöntemi bir hafta kadar deneyin; sonunda yaratıcılığa giden yolu bulduğunuzu göreceksiniz.


Alıntı...

30 Mart 2014 Pazar

İste ve Gülümse

İşte hayatınızın en önemli günü geldi çattı, hayat akıp giderken ve siz ona yetişmeye çalışırken ansızın biri tuttu elinizden…
Şimdi o elle, o yürekle koca bir ömür paylaşmak üzere başladı telaşe. İşte bu heyecan aslında sizi en çok yoran tarafı bence. Aynı anda yüzlerce şeyi düşünüp bunu iki saate sığdırma çabası ve kusursuzluk kaygısı işin keyfini sürmekten de alı koyuyor insanı.
Hâlbuki ne gerek var değil mi, ayrıca yüzde yüz memnuniyeti de tarih yazmamış ne kır düğünlerinde ne saray kokteyllerinde. Şimdi dünyanın herhangi bir yerinde bir Türk Konsolosluğunda yoldan bin bir güçlükle ikna ettiğiniz iki şahitle olmuş bitmişti bile.
Hayat her şey için çok kısa. Harcadığınız zamanın karşılığını ne kadar aldığınızı düşünüyorsunuz? Zaten çoğu zaman bu işten hiç bir şey anlamayan gelin ve damatlar olmuyor mu? Bu bana çok acımasızca geliyor artık.
Davetiyeler aylar öncesinden hazırlanmaya başlanır, babanızın iş arkadaşının damadı (sadece merhabanız bile olsa) kendisi davet edilmediği için sizi ilk gördüğü yerde yerli yersiz bozacaktır.
Kimi kiminle oturtsak acaba işin en uzun süren kısmıdır. Tanışanlar tanışmayanlar, birbiriyle kanka olanlar, sizden habersiz bozuşup aynı masada oturacaklarını öğrendiklerinde karşılaşmamak için ilk buldukları yere sorgusuz sualsiz oturup bütün düğünde oturma planı kaosunu yaşatacak olan arkadaşlar bir çuval inciri en kısa sürede berbat edenler kısmında başrol oynayacaklardır.
Her şey bir yana, o gece gelinliğinizin altına giymek için ciddi bir mesai harcayarak aldığınız şahane ayakkabı, son saatlerde dünyanın en büyük azabı haline gelecektir ve zavallı ayaklarınız 1 hafta içinde ancak toparlanabilecektir.
Hatta onca yorgunluğa siz de…
Bütün bunları niye bu kadar karamsarlıkla yazdın diyebilirsiniz. Aslında doğru da söylemiş olabilirsiniz ama neticede siz evlenirken bunları bilin ama hiç takılmayın diye yazdım. Çünkü gerçekten bütün ayrıntılar istediğiniz gibi olmuyor. Ya bunlara takılıp en güzel gününüzü berbat edeceksiniz ya da hepsine gülüp ipek te söylemişti diyip hayatınızın en güzel gününde kahkahaların peşinden gideceksiniz.
Şair der ki hayatı o mükemmel kahkahanın üstüne süreceksin, yok başka değecek bir savaş. Bu ara hayat felsefemi oluşturdu bu cümle. Yarını bilmediğimiz bir döngüde gülümsediğimiz her an yanımıza kar kalmaz mı? Bizi mutlu gören sevdiklerimiz bundan nasiplenip keyif almazlar mı? Halledemeyeceğimizi sandığımız her şeyin kapısını küçük bir gülümseme açmaz mı? İçimizdeki enerji gözlerimizden dışarı aktığında yapamayacağımız ne olabilir?
Bu niyetlerle de yola çıkıldığında hangi düğün töreni hangi kutlama hangi emek boşa gidebilir? Bence yok böyle bir şey…
Hayatta herkes eninde sonunda hak ettiğini alıyor. Neye niyet ettiğiniz ve kalp gibi dünyanın en savunmasız silahını nasıl kullandığınız çok önemli. Bugün kalbiniz hayatınızın en önemli günü için çarpıyorsa ve kafanızdan yüreğinizden ne geçiyorsa onu yansıtırsınız anlara.
Ay şimdi bunu içmeyeyim gelinliğime dökülür? Siz içmezsiniz, kız kardeşiniz döker. Nikah memuru geç kalmaz inşallah, nikah şahidimiz uçağa yetişemezse mahvoluruz. Bunu düşündüğünüz an mahvolduğunuz andır işte. Bunlar sadece bir kaç örnek, kendimize ve hayatımıza neler yapabileceğimizle alakalı çok ciddi meseleler bence. Hele ki özel ve önemli günlerde bunların yaşanması en korktuğumuz şeylerdir. Sanki elimizde olmayan sebeplermiş gibi. Halbuki bütün bunları kendimizin ve düşünce gücümüzün yarattığı da bir gerçek.
Ne düşündüğümüz hiç bu kadar önemli olmamıştı. Evren o kadar cömert ki bize istediğimizi vermekle yükümlü. Ne istiyorsak onu alıyoruz, istediklerimizin arasına kuruntular ve sıkıntılar sıkıştıysa evren onları da beraberinde veriyor insana. Aslında hiçbir matematiksel hata yok. Hayat akıyor, dünya dönüyor, ismini koyamadığımız kusursuz döngü bize ve isteklerimize de muhakkak bir yer açıyor.
Önemli olan da bu yeri sahiplenmek. Yani hayata asılmak. Bu paylaştıklarım secret… Eminim hepiniz duydunuz ya da okudunuz. Ben mucizelere çok tanık oldum bu sayede.
Ayrıca denemesi de bedava. Para için yaşanan dünyada bütün güzellikleri avucunuza koymak için sizden hiçbir ücret talep edilmiyor, sadece isteyin deniyor. Denemekten ne çıkar? Bence bu testten mucizeler kalıyor size. Cömertlikten de kastım buydu.
Zaten hayatınızın adamını ya da kadınını bulmuş olmak size verilen en büyük mucize, aklımızı başımıza aldığımız günden itibaren aşkı kovalamıyor muyuz? Bizi heyecanlandıran kalbimizi çarptıran bir çift gözün peşinden bir ömür gitmeye niyetlenmiyor muyuz? Kalbimiz ve beynimiz buna odaklanınca işte onu evrenden istemiş oluyoruz. Evren de al buyur getirdim diyor.
Size verilenlerle bir ömür geçirmeye hazırsanız ben artık sizi baş başa bırakayım. Benim de yapacak çok şeyim var, biraz isteklerim olacak dünyadan. Onları isteyeyim, mesela bu yazıyı okuyup evleneceklere bir ömür mutluluk da dileyeyim. Bir dahaki sayıya ancak yetişirim 
İnsanoğlu işte, hep istiyor… Asıl erdem başkaları için de isteyebilmekte…

İpek Tanrıyar

9 Mart 2014 Pazar

Huzur arıyorsan...

   *Sükut,insanın en nefis elbisesidir.Rahat ve huzur on kısım ise,dokuzu susmaktır.*Hz.Ömer(r.a)

1 Aralık 2013 Pazar

Size çok sevdiğim bir Can Dündar şiiri ile güzel bir gelecek diliyorum...İyi Düşünün Can DÜNDAR Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi? Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi? Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı? Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz? Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız? Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız? Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınız sıkıca tuttu mu hiç? Ve siz onu hiç kokladınız mı? Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı? Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız? Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz? Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl? Çimlere uzandığınız oldu mu? Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç? Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl? Kaç kez kuşlara yem attınız? Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı? Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz? Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı? Kaç kez mektup aldınız bu yıl? Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç? Kimseyle barıştınız mı bu yıl? Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl? İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şeye"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl? Yayılın çimenlerin üzerine..... Acele edin.... Er veya geç... Çimenler yayılacak üzerinize...








İyi Düşünün


Can DÜNDAR


Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?

Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?

Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?

Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?

Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?

Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?

Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınız sıkıca tuttu mu hiç?

Ve siz onu hiç kokladınız mı?

Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?

Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?

Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?

Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?

Çimlere uzandığınız oldu mu?

Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?

Hiç suda taş kaydırdınız mı bu yıl?

Kaç kez kuşlara yem attınız?

Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?

Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?

Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?

Kaç kez mektup aldınız bu yıl?

Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?

Kimseyle barıştınız mı bu yıl?

Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl?

İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şeye"e bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl?

Yayılın çimenlerin üzerine.....

Acele edin....

Er veya geç...

Çimenler yayılacak üzerinize...

 

14 Kasım 2013 Perşembe

Zaman, ikigai sahibi olma zamanı!

Uzun bir yazı ancak okumanızı tavsiye ederim arkadaşlar

SİZİN 'İKİGAİ'NİZ VAR MI?

Doç. Dr. Şafak Nakajima

Sabahleyin, kahvesini fincanına doldurmakta olan eşime sordum:

''Senin 'ikigai'in var mı?''

Şaşkınlıkla yüzüme baktı:

''Neyim var mı? İki adamım mı?''

Bu şaşkınlığı yaşaması doğaldı.

Eşim, Osmanlı tarihçisi bir Japon.

Biz evde, Türkçe, Japonca ve İngilizceden oluşan, karma bir dil konuşuruz.

Birisinin bir dilde söylediğine, diğeri bir başka dilde cevap verir ve iletişim kesintiye uğramaz.

Bazen de cümlenin içinde üç farklı dilden sözcük geçer ama bu bizim için oldukça sıradan bir durumdur.

Ve nadiren iletişim kazalarına yol açar; ''ikigai'in var mı?'' sorusunda olduğu gibi.

Eşim, ''ikigai'' sözcüğünün, 'iki' hecesini Türkçedeki anlamıyla 2 sayısı olarak, 'gai' hecesini ise, İngilizcedeki 'guy' yani 'adam' olarak anladığı için, soruyu 'iki adamın var mı?' şeklinde yorumlayıp, anlam verememişti, haklı olarak.

Gülme krizim bittikten sonra ona, 'ikigai' sözcüğünü, Japonca anlamıyla kullandığımı söyledim.

Eşime geldi bu kez gülme sırası:

''Hmm, 'Yaşamın Amacı' demek istedin. Biz buna, 'Sabah uyanmak için bir sebebin olması' deriz.''

''Evet'', dedim.

''Elbette var. 'İkigai'sız yaşam olur mu?''diye cevap verdi.

Bir Japon için imkânsız görünse de, ikigai'siz yaşam olabilir.

Ama olmaması gerekir.

Bu durum, adeta şuna benziyor:

Yıkanmayan el kirlenir. Bu, istenir bir durum değildir ve olmaması gerekir.

Olmamasını sağlamak da, bizim özenimiz ve çabamıza bağlıdır.

Yaşam da, böyledir.

Kendi haline bırakınca, özen göstermeyince, olmaması gereken şeyler olur.

Amaçsız, nedensiz yaşamaya başlarız.

Ruhlarımız, terk edilmiş bağlara, bahçelere dönüşür.

Her yanı yabani otlar sarar.

Mahzun yüreklerimizde, hüzünlü hayaletler dolaşmaya başlar.

Buna, doktorlar ''depresyon'' der.

Issız gönül bağımıza konan baykuşlar, korku salar kalplerimize.

Doktorlar bu korkuya, ''endişe' der, 'anksiyete' der, 'panik'' der.

Aslında doktorların da büyük çoğunluğu, gönül bahçelerine nasıl bakılacağını bilmez.

Ahval şudur:

''Kendi himmete muhtaç bir dede, kime himmet ede!'

İlaçlar verirler, ''şifa niyetine.''

Beynimiz yavaşlar. Duygularımız körleşir.

Bağın bahçenin bakımını, hepten yapamaz hale geliriz.

'İkigai' sahibi olmak, yaşamaya değer bir hayatın olması demektir.

Sabah uyanmak için bir amaç bulmak isteyen insan, önce buna karar vermeli, sonra da, hayatını özenle ele alıp, içinde boy atmış yaban otlarını teker teker ayıklayarak işe başlamalıdır.

Ancak ondan sonra, yaşamı bir gülistana dönüştürebilir.

Yaban otlarını temizlemek, ciddi bir iç sorgulama demektir.

Cesaret gerektirir.

Bulunan amacın yeşerip boy atması ise, yaşam boyu sürecek bir emek…

Kimi insan için ikigai, 'paylaşmak ve yardımlaşmak' anlamına gelir.

Yakınlarına, tanıdık ve tanımadık ihtiyaç sahiplerine elini ve yüreğini uzatmaktır.

Kendinize sorun:

• En çok yardım etmek istediğim; sevgimi, ilgimi, bilgimi, maddi kaynaklarımı paylaştığım insanlar kim ya da kimler?

• Bunu hakkıyla yapıyor muyum?

• Benim tutumum, dünyada neyi daha farklı kılıyor?

• Daha iyisi için, başka neler yapmam gerekiyor?

Bazılarımız için, 'gönlümüzce bir şeyleri yapmaktır', yaşama amaç kazandıran şey.

Kitap okumak, yapıcı siyasetle ilgilenmek, çevre sorunlarına çözümler geliştirmek, spor yapmak, dans etmek, yeni şeyler öğrenmek, başkalarına yeni şeyler öğretmek, manevi dünyamızı zenginleştirmek, el sanatları veya müzikle uğraşmak gibi; para kazanmak için değil, sadece yapmaktan mutluluk duyduğumuz için yaptığımız şeyler…

Ben tüm hastalarıma, ilk görüşmemizde, hobileri olup olmadığını sorarım.

Onların cevapları bana, yaşamda kendilerini nasıl konumlandırdıklarına dair çok sağlam bilgiler verir.

Eğer ne yapmanız gerektiği konusunda kafanız karışıksa, şu soruları sorabilirsiniz kendinize:

• Ne hakkında okumak, öğrenmek ve konuşmak beni mutlu ediyor?

• Ne tür şeyleri yapmak beni heyecanlandırıyor ve enerjimi arttırıyor?

• Karşılığında para almasam da, hiç yorulup sıkılmadan zaman ayırabileceğim uğraşı nedir?

Kimimiz içinse ikigai yolu, 'gerçek ben' olmaktan geçer.

Kendi karakterimizi, gerçek özümüzü yansıtan bir 'ben' olmaktan.

Çoğu insan için, bu durum, gerçekleşmesi olanaksız, uzak bir düş gibidir.

İçine doğduğumuz ailenin ve toplumun sosyoekonomik durumu, sunduğu imkânlar, değerleri, beklentileri, sıklıkla bizim, kendi gerçek kimliğimizin dışında kimlikler edinmemize yol açar, ne yazık ki!

Meslek yaşamımda, doktorluk yapmak yerine, muazzam ritim duygusuna sahip olup da darbuka çalmak isteyen doktor; öğretmenlik yerine pastacılık yapmak isteyen ve bu konuda gerçekten de çok yetenekli olan öğretmen; ev kadını olmak yerine, kadın haklarını temsil eden bir hukukçu olmanın hayallerini kuran kadınlara rastladım, hem de sayısız kereler…

Bu konuda da, kendimizi sorgulayabiliriz:

• Şu an üstlendiğim sosyal kimlik, beni gerçekten yansıtıyor mu?

• Kişiliğim nasıl? Telaşlı mı, sakin mi? Özenli mi, kayıtsız mı? İçe mi dönüğüm yoksa dışa mı dönük?

• Kişiliğimin, şu an bulunduğum durumla uyumu nasıl?

• Neyin doğru yansımadığını düşünüyorum?

• Nasıl olmak isterim?

• Nerede kendimi kendim gibi ve nerede kendimi rol yapan bir oyuncu/sahtekâr gibi hissediyorum?

• Kendim gibi hissettiğim yerde daha sık veya devamlı olabilmem için, neler yapmalıyım?

Araştırmalar, yaşam amacı olanların, savunma sistemlerinin daha iyi çalıştığını, daha az hastalandıklarını, daha uzun yaşadıklarını ve kendilerini daha mutlu hissettiklerini ortaya koyuyor.

Tedavi adı altında, antidepresanların leblebi gibi dağıtıldığı bir sağlık sistemine sahip olan ülkemizde, bu kavramları artık tartışmaya başlamamız lazım.

Dengeli gelir dağılımı; yeşil alanlı ve bakımlı kentler; planlı ve doğayı gözeten üretim; saygı, paylaşım ve dayanışma erdemlerinin öğrenilmesi; hayatı doğru yorumlama ve ifade edebilme araçları olarak bilimin, sanatın ve felsefenin, eğitimin omurgasını oluşturması gerekliliği gibi daha pek çok faktör ve çözülmesi gereken sorun var ruh sağlığını belirleyen…

Bu büyük sorunların, gözümüzü korkutmasına izin vermemeli; kendi amaçsızlığımızın mazereti olarak kullanmamalıyız.

Mükemmeliyetçilik, hiçbir şey yapmamanın kılıfı olmasın!

Tam tersi olsun!

Bu büyük sorunlar bizi, çözümün parçası olmaya davet etsin!

Eğer isterseniz, yukarıdaki açıklamalar ve sorular yardımıyla, kendi yaşam amacınızı bulma yolculuğuna, hemen şimdi çıkabilirsiniz!

Zaman, ikigai sahibi olma zamanı!

4 Kasım 2013 Pazartesi

Mutluluk vazgeçmemektir...

Bir gün, bir çiftçinin ihtiyarlamış eşeği kuyuya düşer.
Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan kuyunun içinden saatlerce bağırır.

En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir. 
Bütün komşularını yardıma çağırır. 
Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. 
Eşek olanları fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. 
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar.
Gözlerine inanamaz. 
Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmaktadır.
Üzerine düşen kürek kürek toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.
Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkın bakışları altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir
adım atıp, koşarak uzaklaşır!


Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü zorluk ve engeller ile.

Kuyudan çıkmanın sırrı, bu zorlukları ve sıkıntıları silkeleyip bir adım yükselmektir.
Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. 

En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.
Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın.

Mutluluğun 5 basit kuralını unutmayınız:


1. Kalbinizi nefretten arındırın - Affedin.
2. Düşüncelerinizi endişelerinizden arındırın - Çoğu zaten hiç gerçekleşmez.
3. Basit yaşayın ve elinizdekilerin kıymetini bilin.
4. Daha çok verin.
5. Daha az bekleyin:)

1 Kasım 2013 Cuma

Nefes alın nasıl dediğinizi duyar gibiyim....

Araştırmalar, endişeleri ve problemleri için özel bir zaman ayıran insanların dört hafta içinde daha önceki durumlarına göre endişeleri için yüzde 35 daha az düşündüklerini göstermektedir.

1. Konsantrasyonunuzu bozan ve sık sık aklınıza gelen konuları düşünmek için kendinize özel bir zaman ayırın.

2. Dikkatinizi dağıtan bir konunun farkına vardığınızda, bu konuyu düşünmek için özel bir zamanınız olduğunu kendinize hatırlatın.

3. Dikkatiniz dağıldığında ayrıca “bir dakika, hiçbir yere gitme, buraya gel” deme stratejinizi de kullanın.

4. Konsantrasyonunuzu bozan ve sık sık aklınıza gelen konuları düşünmek için ayırdığınız özel zamanı mutlaka bu iş için kullanın.

Ayrıca özel olarak ayırdığınız zamanda düşünmek üzere, zihninizi dağıtan şeyleri not alın. Bu amaç için özel bir not defteri tutun. Not aldığınız konuları bu amaçla ayırdığınız özel zamanda mutlaka düşünün. Giderek zaman içinde bu konuların azaldığını fark edeceksiniz.

ENERJİ SEVİYENİZİ YÜKSELTİN

Enerji seviyenizin ne zaman zirvede, ne zaman en aşağılarda olduğunu tespit edin. Deneme yanılma yoluyla günün hangi zamanlarında enerji seviyenizin yüksek olduğunu ve kolayca konsantre olduğunuzu, ne zamanlar enerji seviyenizin düşük olduğunu ve konsantre olmakta zorlandığınızı belirlemeye çalışın. Zorlandığınız konuları enerji seviyenizin yüksek olduğu anlara kaydırmak iyi bir stratejidir. Bunun yanında kolayınıza gelen konuları düşük enerji seviyeli zamanlarınıza kaydırın.

Çoğu öğrenci zorlandığı konuları genellikle en sona bırakmaktadır. Günün geç saatlerine kalan bu konular doğal olarak yorulmuş olan öğrencinin enerji seviyesinin en düşük olduğu anlara rastlamaktadır. Bu uygulama yanlış bir stratejidir. Zor konular yüksek enerjili zamanlarda çalışılmalıdır. Sadece bu strateji bile konsantrasyonunuzun artması için yeterlidir.

KONSANTRASYON İÇİN NEFES ALMAK

Yoğunlaşmanız gereken bir konuya başlayacağınız zaman, daha önceden konsantre olmakta zorlanmadığınız bir anı aklınıza getirin. Kendinizin yine böyle bir anda olduğunu düşünün.

Ayrıca başlangıçta nefes almaya odaklanmak ve derin derin nefes almak bedenin dinlenmesini, zihnin ise enerji dolmasını sağlar. Derin derin nefes almak zihin ve beden senkronizasyonunu sağlar ve sizi stresten uzak tutar.

1. Rahat bir konumda olun.

2. Yavaş yavaş (mümkünse burnunuzla) nefes alın. Sırayla önce göğsünüzün alt kısmını, sonra orta ve üst kısmını aldığınız nefesle doldurun. Yavaş yavaş nefes aldığınızdan emin olun. Bu süreç yaklaşık 8 – 10 saniye olsun.

3. Konsantre olduğunuz bir anınızı düşünerek nefesinizi içinizde bir veya iki saniye tutun.

4. Sonra rahat ve sakin bir şekilde nefesinizi verin.

5. Birkaç saniye durun ve aynı derin nefes alıp verme işlemini tekrar edin.

6. Bu işlemi yaparken başınızın döndüğünü hissederseniz nefes alıp vermeyi çok yoğun yapıyorsunuz demektir. Bu gibi durumlarda yavaşlayın.

7. Aynı zamanda kendinizin ılık ve sakin bir deniz kenarında olduğunu düşünün. Veya dalgaların üzerinde batmadığınızı ve nefes alıp, verdiğinizde dalgaların üzerinde nazik bir şekilde yükselip indiğinizi hayal edin.

Bu egzersizin amacı sizi stresten uzak tutmaktır. Stresli olduğumuz durumlarda beynin bazı kısımları aktif olmadığı için daha az zeki oluruz. Bu egzersizi her çalışma öncesi yapın.

Alıntı