Translate

18 Ekim 2025 Cumartesi

🦋🦋🦋

Sözün Taşı...



İnsanın ağzından çıkan her kelime, görünmez bir taş gibidir.

Kimi taş kalpleri kırar, kimi taş temele oturur, kimi taş ise sessizce bir gönül bahçesine düşer, orada bir çiçeğe dönüşür.


Söz, sıradan bir ses değil; niyetin titreşime bürünmüş hâlidir.

Kalpten doğar, zihinde şekil bulur, dilden dünyaya düşer.

Bu yüzden dervişler sözü az, suskunluğu derin taşırlar.

Çünkü bilirler ki; bir söz, bazen bin duadan güçlü, bazen bir kırık kalpten ağır olabilir.


Bir kelimeyle insanın yüreğini diriltebiliriz; bir kelimeyle yılların emeğini yıkabiliriz.

Ne söylediğimiz kadar, hangi hâlden söylediğimiz de önemlidir.

Zira taşın ağırlığı büyüklüğünden değil, atanın niyetinden gelir.


Dervişler derki;Sözün taşı, ağızdan çıkmadan önce kalpte tartılmalı.

Eğer kalp berraksa, söz ışık olur; bulanıksa, karanlık yayar.

Kimi zaman susmak da bir sözdür — sadece harfsiz, ama en doğru zamanda söylenen.


İnsanın olgunluğu, bilgeliği ya da maneviyatı; süslediği cümlelerde değil, taşıdığı niyettedir.

Kalbi temiz olanın sözü şifadır.

Niyeti bulanık olanın sözü gürültüye dönüşür.


Söz, yürekten çıkarsa gönüllere ulaşır.

Ağızdan çıkarsa yalnızca yankılanır.

Bu yüzden her kelimemiz, bir taş gibi tartılmalı;

her suskunluğumuz, bir dua gibi korunmalı.


Ve unutma;

taş değil niyet atar,

kelime değil kalp konuşur.🦋🦋🦋


NIYET ET,YOLA ÇIK, YOL AÇIK...


 Kaç kez bir işe başlamadan önce “ya olmazsa, ya yol kapanırsa” diye düşündük? 

Oysa hakikat şudur: Yol, yürüyene açılır.

Bir adım atmadan hiçbir kapı görünmez.

Bir niyet koymadan hiçbir fırsat gelmez.

Bir güven duymadan hiçbir güzellik filizlenmez.

Hayat, cesaretle atılan adımların ardından şekillenir. 

Çünkü Rabbimiz, niyet eden ve gayret gösteren kuluna yolunu gösterir.

Bugün kendimize hatırlatalım:

💫 “Ben adım attıkça yollar kolaylıkla açılıyor . Ben güven duydukça kapılar bana kolaylıkla görünüyor.”

Şükürler olsun 🤲

ÇEKİM YASASI:



Kalbin Frekansında Yaratılan Gerçeklik.



“Yaradan, kalbinle attığın niyeti işitir.”


Hayatta hiçbir şey “kendiliğinden” olmaz.

Her dua, her niyet, her düşünce Yaradan’a bir çağrı gibidir.

O çağrıya karşılık gelen enerji, görünmez bir düzen içinde bize döner.

İşte “Çekim Yasası” dediğimiz şey, aslında ilahi düzenin işleyişidir.

biz neyle titreşirsek, Yaradan o niyetimize uygun kapılar açar.


💫 

🌠 

1. Kalbin Aynası: Ne Veriyorsan, O Sana Dönüyor.

Yaradan, kainatı yansıma kanunuyla yaratmıştır.

Bir aynaya baktığında gördüğün yüz neyse, hayatında gördüğün olaylar da iç âleminin yansımalarıdır.

Kalbinde şüphe varsa, hayatın da kararsız olur.

Kalbinde şükür varsa, hayatın bollukla dolup taşar.


“Rabbin sana nimetini tamamlamak ister; yeter ki sen kalbini arındır.”


🕊️ Örnek:

Her sabah “bugün zor olacak” diye başlayan bir gün, o niyetin gölgesinde geçer.

Ama “bugün kolaylıkla akmayı seçiyorum, çünkü Yaradan bana destek oluyor” dersen,

o frekans ilahi bir kolaylık kapısını aralar.


🌠 

2. Düşünce Değil, Kalp Frekansı Yaratır


Yaradan insanı sadece akıl değil, kalp ile donatmıştır.

Zihin “ister”, ama kalp “iman eder.”

Ve ilahi sistem, iman eden kalbin niyetine yanıt verir.


Bir şeyi sadece düşünmek yetmez;

onu zaten olmuş gibi hissettiğinde, Yaradan’a güvenle teslim olduğunda o enerji yaşamına çekilir.


“Kul bana bir adım yaklaşırsa, ben ona on adım yaklaşırım.” (Hadis-i Kudsi)


🌷 Örnek:

“Şifalanmak istiyorum” dediğinde hâlâ eksiklik frekansındasın.

Ama “Rabbim, şifamı zaten lütfettin; ben onu almaya açığım” dediğinde,

kalbin teslim olur — işte o anda çekim yasası devreye girer.


🔮 

3. Niyet, İlahi Yaratımın Başlangıcıdır.



Niyet, enerjinin yönünü belirler.

Yaradan, kararsız titreşimleri değil; samimi, temiz niyetleri duyar.


🪶 Örnek:

Bir konuda dua ettiğinde içinden “ya olmazsa” geçiyorsa, o dua yarım titreşir.

Ama “olacak olan, en yüksek hayrıma hizmet etsin” dersen,

kendini ilahi plana teslim etmiş olursun  ve bu teslimiyet, en güçlü çekim alanıdır.



🌺 

4. Frekansını Yükseltmenin En Kutsal Yolu: Şükür


Şükür, Yaradan’a en saf teşekkür enerjisidir.

Şükreden kalp, bolluk ve huzurla rezonansa girer.

Çünkü Yaradan buyurur:


“Şükrederseniz, elbette size artırırım.” (İbrahim 14:7)


Şükür sadece “sahip olduklarına” değil,

sana öğreten zorluklara da yöneldiğinde, ruhun titreşimi yükselir.


🕊️ Gün sonunda şöyle bir dua yeterlidir:


“Rabbim, bugün farkında olduklarıma da, olmadıklarıma da şükürler olsun.”

🌷 

5. Teslimiyet: Çekim Yasasının Sırrı...

Gerçek çekim, istemekten değil, teslim olmaktan doğar.

Çünkü teslimiyet, Yaradan’ın ilahi düzenine güvenmektir.

Zihnin değil, kalbin enerjisi evrenin kapılarını açar.


“O, her şeyi dilediği gibi takdir eder.”


Bu bilinci taşıdığında artık “neden olmuyor?” demezsin;

“henüz zamanı değil” dersin.

Ve işte o sabır hâli, mucizelerin kök saldığı yerdir.


💖 

Sonuç: Kalbin Frekansında Yaradan’la Uyumlanmak.



Çekim yasası sadece bir “enerji kuralı” değil,

Yaradan’ın yarattığı ilahi rezonans düzenidir.

Biz dualarımızla, niyetlerimizle o düzene dokunuruz.

Kalbimiz temiz, niyetimiz berrak olduğunda;

görünmeyen âlemde her şey yerli yerine yerleşir.


“Sen niyetini güzelleştir, Yaradan dilediğini sana yollar.”


🌿 

Kalpten Niyet Duası


“Ya Rab, kalbimi sevginin ve teslimiyetin frekansına hizala.

Beni, korkularımdan değil inancımdan yarat.

Gözümle göremediğim her ilahi düzen için şükürler olsun.

Bana geleni sevgiyle kabul etmeyi, gidenin hayrını bilmeyi nasip et.

Senin ilminle, senin dengenle, senin zamanında…

 Âmin.”


🌠 

Günün Farkındalık Cümlesi


“Ben istediklerimle değil, Yaradan’a güvenimle yaratırım.

Kalbim hangi frekansta ise, hayatım da orada filizlenir.”


8 Ocak 2022 Cumartesi

Yunus Peygamberin Duası ...

Kur'an-ı Kerimde anlatılan kıssasına göre deryanın ortasında gemiden aşağı atılmış ve büyük bir balık tarafından yutulmuştur. İçinde bulunduğu durumdan kurtulması neredeyse imkansız iken Allah'a şu duayı etmiştir: Lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn. Duanın Türkçe meali, "Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim. Şüphesiz ben kendine zulmedenlerden oldum." şeklindedir. Enbiyâ Suresi 87

Hz. Yunus'un Duası Kabul Olmuştur.

 Yunus Peygamber'in pişmanlık ve ümit ile ettiği duası Allah-u Teala'nın hoşuna gitmiş ve kabul buyurmuştur. Koskoca denizin ortasında balığın karnında karanlıklar içinde bulunan Peygamber karaya ulaştırılmıştır.

 Yunus Peygamberin Duasının Faziletleri Nelerdir?

Bu dua çok etkili bir duadır. Maddi ve manevi her türlü istek için okunabilir. Gönülden edildiği takdirde kabul olunmama ihtimali yok gibidir. Duanın tesiri çok defalar tecrübe edilmiştir. Duada yapılan günahlar için tövbe, pişmanlık, Allah'ı tesbih, birliğine ve ululuğuna iman ve teslimiyet birlikte bulunur. Etkili bir dua oluşunun sebebi de bunlar olabilir.


Doğrusunu Rabb' im bilir.Dua bizden kabulu Allah' tan ola.


Dip not.Şahsen benim icin çok özel dualar dan birisidir.

31 Mayıs 2021 Pazartesi

Dağınık olmanın avantajları...

 

Dağınıklık çoğu zaman kişinin kendisini ya da çevresini rahatsız eder diye düşünsek de, aslında araştırmalar dağınıklığın bazı avantajları olduğunu da söylüyor:


1- Yaratıcılık artar

Araştırmalara göre, kişinin derli toplu bir yerde çalışması onun toplumun beklentilerinden etkilenmiş bir ruh halinde olmasına sebep olabileceğinden, yaratıcılığı kısıtlayabiliyor. Aksine, dağınık ve kendine özgü bir ortamda çalışmak, toplumsal normlardan bağımsız bir ortam hissi yarattığı için yaratıcılığı körüklüyor.


2- Yeni şeyler deneme heyecanı artar

Albert Einstein, masasının epey karman çorman olmasıyla da tanınırdı. Ona sorulduğunda, “dağınık bir masa dağınık bir zihnin işaretiyse, o zaman boş bir masa neyin işareti olabilir?” diye cevap vermiş ve dağınık masasını savunmuştu. Araştırmalar da bunu doğruluyor. Zihnin dolu olması, ortalığın da biraz dağılmasına sebep olabilir ancak yeni şeyler deneme, cüret etme heyecanına da sebep oluyor.


Dağınık olmanın dezavantajları

1- Cömertliğiniz azalır

İlginçtir ki, bir araştırmada dağınık bir ortamda olan kişilerin bağış yapma isteğinin azaldığı sonucuna varıldı. Dağınıklık, bir şekilde kişide daha tutumlu olma hali yaratıyor.


2- Kurallar daha fazla rahatsız eder

Kendi dağınık-düzenine alışan kişiler, farklı düzen kurallarına uyulması gereken yerlerde daha fazla sıkılıp bunalabilirler. Örneğin ergenlik çağında odası daha dağınık olan gençler, okulda daha fazla sıkılan ve rahatsız olanlardır. Veya eviniz çok dağınıksa ve buna alıştıysanız, işyerinizdeki düzen zorunluluğu sizi herkesten çok rahatsız edebilir.

3- Sağlıksız tercihler

Aynı araştırmada, dağınık bir ortama alışkın kişilerin sağlığa faydalı seçimler yapma iradesinin de azaldığı ortaya çıkarıldı. Yani dağınıklığa alışırsanız, abur cubur ve hareketsiz yaşama da alışmanız fazla uzun sürmeyebilir.

ALINTI

11 Mayıs 2021 Salı

Dağınık olmak hastalık mıdır?

 

Derli toplu olmak her zaman ideal bir durum gibi gösterilir. Toplumsal olarak işyerinde veya ortak yaşam alanı paylaştığınız yerlerde çok fazla dağılmamanız, arkanızı toplamanız beklenir. Aynı şekilde evini her an misafir gelebilecekmiş gibi temiz tutmaya çalışan anneannelerimizi hatırladığımızda, evde derli toplu olmanın bile sosyal bir kaygıyla ilişkilendiği ortada. Toplumun yargılayıcı bakışlarının uzağında, kendi alanınızda tercih ettiğiniz düzen ise tamamen sizinle alakalı. Kimileri dağınık bir masada kendi içerisinde bir düzen oluşturarak rahat edebilir, kimileri de her şey tam olarak yerli yerinde olduğunda odaklanabilir. Aslında bu davranışların hepsi, tamamen normal. Ancak bazı durumlarda dağınıklık ya da aşırı toplu olma davranışları kişilik özellikleri ya da psikolojik durum hakkında bazı fikirler verebiliyor.


Dağınıklık ve akıl sağlığı

Dağınık bir odanızın olması birçok faktörün sonucu olabilir. Belki çok meşgulsünüzdür ve odanızı temizleyip organize etmek için çok az vaktiniz vardır. Fazla eşyanız olduğu için de dağınık olabilirsiniz, etrafta sürekli koşturan çocuklarınız olduğu için de. Ancak bütün bu sebeplerden bağımsız olarak, odanızın derli toplu olma durumu psikiyatrik durumunuzla bağlantılı olabilir. Örneğin Obsesif Kompulsif Bozukluk teşhisi konulmuş kişilerin her şeyi derli toplu tutmak için haddinden fazla çaba harcadığı, bu çabanın günlük hayatını olumsuz etkilediği ve dağınık ortamlarda kaygılı hissettiği görülür. Aynı şekilde, eşyaları biriktirmeye karşı takıntı geliştirmiş birinin evi de aşırı eşya yığılmasından dolayı sürekli dağınık olması normaldir.


Dağınık olmak normal midir?

Eğer temizlik yapmak ve ortalığı toplamak sizin için sadece öncelikli bir iş değilse, evinizin tertipli ve düzenli olmaması sizi rahatsız etmiyorsa; dağınıklığınız sadece karakter özellikleriniz ve kişisel tercihlerinizden kaynaklanıyor demektir. Eğer dağınıklık sizi rahatsız ediyor ancak siz bir türlü dağınıklığı toplamaya başlayamıyorsanız, bu da oldukça normal bir durumdur. Bazen tertipli olmaya çalışmak fazla yorucu gelir ve dağınıklığı sıraya koyup toplamaya başlamak her şeyden zor gelir. Bunun çözümü basittir, kısa adımlarla etkili bir öncelik sırası yaparak dağınıklık ortadan kaldırıldığında, ortada herhangi bir sorun kalmayacaktır. Ancak normalde gayet tertipli olan biri aniden dağınık olmaya başladıysa, bu durum depresyon işareti olarak değerlendirilebilir. Çünkü depresyon kişiyi etkisi altına aldığında, kişi kendinde etrafı derleyip toplamak ya da günlük rutin temizliğini yapmak için gerekli olan enerjiyi bulmakta zorlanır. Eğer aniden eskisinden daha dağınık olduğunuzu fark eder, durumu düzeltmek istemenize rağmen bir türlü enerjinizi toplayamadığınızı hissediyorsanız, bunu bir depresyon işareti olarak düşünüp uzman bir psikoloğa danışabilirsiniz.

Alinti...

3 Mayıs 2021 Pazartesi

Dr. Erkan Sarıyıldız: Hastalıklar frekans ayarlarının bozulmasından kaynaklanır.

 

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız, insan bedeninin frekanslardan oluştuğunu belirterek, olumsuz duygu ve düşüncelerin organların titreşimini bozduğunu iddia ediyor. Sarıyıldız, frekans ayarlarıyla oynayarak hastalıkların iyileştirilebileceğini belirtiyor.

Biyofizikçi Alman doktor Fritz Albert Popp, bütün canlı hücrelerin ışık saçtığı ve ışığın kaynağının DNA olduğuna dair bir makale yayınlamıştı. Makaleye göre DNA birden çok frekans yayınlıyordu. Dr. Raymond Rife ise belli frekansları kullanarak virüs ve bakterilerin yok edilebildiğini bulmuştu. Nikola Tesla insan vücudunun yaydığı frekansları, dış frekanslardan yalıtabildiğimizde hastalıklara karşı büyük bir direnç geliştireceğimizi savunuyordu. İsveçli radyolog Bjorn Nordenstrom, bir tümörün içine bir elektrot yerleştirip doğru akım verildiğinde tümörün eridiğini test etmişti. Dr. Robert O. Becker ise “The Body Electric” adlı kitabında insan vücudunun elektriksel frekanslarını ortaya koydu. Araştırmalar her canlının bir frekansa sahip olduğunu ve dahası hepimizin çevremizdeki frekanslardan etkilendiğini gösteriyor. Amerikalı doktor Bruce Tainio insanların ve gıdaların biyofrekanslarını ölçmüştü. Buna göre sağlıklı bir insan vücudunun 62-68 MHz’lik bir frekans aralığı var. Hastalık ve rahatsızlıklar 58 MHz’de baş gösteriyor. 

Dua insan frekansını 15 MHz yükseltiyor

Araştırmalarda olumsuz ve olumlu düşüncelerin vücut frekanslarımız üzerindeki etkisi de incelendi. Olumsuz düşüncelerin insan frekansını 12 MHz kadar düşürdüğü, olumlu düşüncelerin frekansı 10 MHz kadar yükselttiği tespit edildi. Dua da frekansı 15 MHz kadar yükseltiyor. Esans yağlar da kişinin frekansını yükseltmede önemli bir rol oynuyor. Gül yağı ve günlük gibi yüksek frekanslı esanslar ruhsal dengeyi sağlayabiliyor.

Ancak iç ve dış etkenler zaman içerisinde frekans ayarlarımızı bozarak hücresel yıkıma sebebiyet veriyor. Neyse ki frekans ayarlarımızı düzeltmek artık mümkün. Konuyla ilgili kullanılan son teknolojiyi, hastalık frekanslarını, duygu ve düşüncelerin titreşimimizi nasıl bozabildiğini konuşmak üzere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız ile bir araya geldik. 

16-01/05/20160104_152033-1.jpgDr. Erkan Sarıyıldız

Hastalıklar duygu ve düşüncelerde başlar

Son kitabınız “Anormal Kitap” dahil hemen tüm kitaplarınızda hastalıklara en temelinde duygu ve düşüncelerimizin yol açtığını söylüyorsunuz. Hangi duygu ve düşünceler hangi hastalığı tetikliyor?

Kurban hissetme, sevilmeye layık olmadığını düşünme ve değersiz hissetme gibi duygu ve düşünceler uzun süre aşılamadığında bedenselleşerek hastalık haline geliyor. Örneğin kendini ifade etme sorunu yaşayan, kendini yeterince dışa vuramayan insanlarda tiroid hastalıkları sık görülür. Hayata dair olumsuz kodları çok olan insanlarda migren görülür. Sevildiğine inanmayanlarda, sevilmeye layık olmadığını düşünenlerde, sevgi açlığı olanlarda kalp hastalıkları yaygındır. Hayatta kendini kurban rolünde hisseden, hayatından hoşnutsuz olanlarda mide ve barsak sorunları görülür, öfkesini içine atanlarda hassas barsak sendromu, geleceğe ait güvensiz hisseden ve ilerleme korkusu duyanlarda hareket sistemi hastalıkları olur. Yani bel, bacak, diz ve kalça ağrıları yaşar. Toksik duygular, acı veren duygular böbrek sorunlarına yol açar. Mesela iyi insanlar çabuk ölür diyoruz ya, bunun nedeni iyi insanların kendilerini yeteri kadar ifade edememeleridir.

16-01/05/6.jpg

İyiler erken ölür, çünkü…

Bu nasıl ölüme yol açar?

Kime iyi dersiniz, gerektiğinde yanınızda olan, yardım eden yani veren insana iyi dersiniz. Vere vere kendine kalmayan insana… Bu insanlarda sonunda enerji bedeninde çatlaklar oluşur ve kalp hastalıklarından erken yaşta ölürler.

Ama fedakarlık inancımıza göre güzel bir şey…

Elbette öyle ama eğer karşılık beklemiyorsanız. Eğer "sevilmeye layık değilim" duygusundan dolayı, sevilmek için, iyi insan desinler diye verici bir insan haline geldiyseniz o zaman hep kaybeden olursunuz. Verdiğinizi geri alamazsınız. Ama karşılıksız verirseniz daha da yücelirsiniz. 

Tekrar düşüncelere gelecek olursak, düşünceler sağlığımızı nasıl etkileyebiliyor? Bilimsel bir tarafı var mı bu iddianın?

Bilimsel olarak ispatlanmıştır ki maddenin yüzde 99.9’u boşluktur, kuantum alanıdır. Biz de aslında boşluktan oluşuyoruz. Geri kalan 0,1’lik partikül alanı. Yani biz aslında titreşim enerjisiyiz. Düşünceler ise, enerjinin en ince titreşimi olduğu için enerji bedenimizin dış bölgelerindedir. Bu nedenle olumsuz düşünceler devam ettikçe en dış katmandaki enerji akış bozukluğu her seferinde bir kat alta geçer. Bunu elmanın üzerindeki çürük gibi düşünebilirsiniz. Zamanla elmanın içine doğru yayılır. Sadece duygu ve düşünceler değil, dış faktörler, kimyasallar, katkı maddeleri, teknoloji ve gıdalar da bedenimizin yaydığı titreşimleri bozabiliyor. Her organ, her doku aslında sağlıklı olduğunda belli bir frekansta titreşiyor. Bu titreşimlerin bozulması sonucu hastalıklar oluşuyor. Bu titreşimleri olması gereken standart frekansına getirdiğimizde iyileşme süreci başlıyor.

İlk NASA’da geliştirildi

Vücudumuzdaki bu bozulmuş titreşim alanlarını saptayarak olması gereken frekansa getiren bir teknoloji var. Siz de onu kullanıyorsunuz. Nedir bu anlatır mısınız?

Scıo diye bir frekans cihazı. Bedene 12 bin ayrı frekans göndererek geri dönen tepkilere göre hastalıkları, genetik yatkınlıkları, alerjileri, asit-baz dengesini, hormonal bozuklukları ve hastanın ruh halini analiz ediyor. Bu cihazın ilk prototipi NASA’da geliştirilmiş. Uzayda hastalanırlarsa diye astronotların kullanması için. Şimdi çok geliştirilmiş. Tüm dünyada kullanılıyor ancak ilaç tröstlerinin baskısından dolayı genele yayılamıyor maalesef. Sadece Güney Amerika ve Avustralya’da genel sağlık sistemi kapsamına alınmış durumda. 

16-01/05/1-1451995725.jpg

Peki bir tıp doktoru olarak birçok insan için inanılmaz gibi görünen bu yaklaşım tarzına nasıl ulaştınız?

Klasik Batı tıbbını reddetmiyorum ben. Zaten 20 yıldır Acıbadem Hastanesi’nde dahiliye uzmanı olarak çalışıyorum. Ama Batı tıbbının yeterli olmadığını da her zaman hissettim. Bu frekans teknolojisiyle Batı tıbbını birlikte kullanmak çok faydalı oluyor. Birbirlerinin boşluğunu kapatıyorlar. 

Batı tıbbı bataklığı kurutmuyor

Batı tıbbının boşluğu nerede?

Biz Batı tıbbı yöntemleriyle sadece semptomları gidermeye yönelik çalışıyoruz. Kaynağa ulaşmıyoruz. Sadece sinekleri öldürüyoruz, bataklığı kurutmuyoruz. Tıbbi tedavilerin çoğu, sorunu yokmuş gibi görmeye çalışarak sağlıklı hissettirmeye çalışmaktan ibaret. Tansiyon, kolesterol, şeker hastalığı tedavisi… Hepsi bozulmuş değerleri ilaç aldığı sürece normale getirmekten ibaret. Sadece semptomları bastırıyoruz. Titreşimi bozulmuş alanları bularak uygun frekansa getirmek ise, bataklığı kurutmaktır. Hastalığın sebebini ortadan kaldırmaktır. Mesela placebo etkisi denen bir şey var biliyorsunuz. Hastaya yediği şeker zehirli olduğu söylendiğinde, zehirli olmasa bile hastalık belirtileri göstermeye başlıyor. Hastaya çok güçlü bir ilaç olduğu söylenen şeker hapları ise, ilaç içermedikleri halde mucizevi bir şekilde iyileşmeyi sağlıyor. Buna placebo etkisi diyor geçiyoruz. Peki nedir burada iyileşmeyi sağlayan? Duygu, inanç ve düşünceler ile titreşimlerin düzeltilmesinden başka bir şey değildir aslında. 

Çin Olimpiyat takımı frekansla hazırlanıyor

Peki bu Scıo her hastalıkta kullanılabiliyor mu?

Evet akla gelebilecek her hastalıkta kullanılabiliyor. Hatta otizmde bile belli bir dereceye kadar düzelme sağlıyor. Hasta işlerini kendi görebilir hale geliyor. Çin Olimpiyat takımı da bu teknolojiyi kullanıyor. Sporcunun istenen düzeyde kas kitle gelişimi ve kondüsyonu frekanslarla sağlanabiliyor. 

Kendinizde denediniz mi?

Tansiyon ve şeker başlangıcım vardı. Artık yok. Hatta bir seferinde gripte bile denedim. 15 dakika için de gripten eser kalmadı. 

Müzik piyasası kaos yayıyor

Frekans denince akla ilk olarak müzik geliyor. Belli bir tür müzik dinlemek de şifalandırıcı olabilir mi?

Şu an dünyadaki müzik piyasasının standart akordu 440 hertze ayarlı. Bu titreşim kaos, kavga ve huzursuzluk titreşimidir. Yani dinlediklerimizin çoğu bize zarar veriyor. Oysa 528 hertz frekans sevgi frekansıdır ve bedene, ruha iyi gelir.

Hangi hastalıklar hangi duygulardan kaynaklanır?

Karın ağrısı: Korku, başlamış bir olayı, süreci durdurmak

Bağımlılılar: Kendinden kaçmak, kendini sevememek

Anemi: Haz yoksunluğu, yaşam korkusu

Anksiyete: Hayatın akışına güvenmeme

Astım: Bastırılmış gözyaşı, korku

İdrar sorunları: Endişe, eskiye saplanma

Yüksek tansiyon: Uzun süre çözülemeyen duygusal sorunlar

Kanser: Derin acı, kırgınlık, nefreti içine gömmek

Kronik hastalıklar: Değişimi reddetmek

Kabızlık: Cimrilik ve eski düşüncelere tutunmak

Diyabet: Geçmişten pişmanlık

Obezite: Korunma isteği

Gastrit: Kararsızlık

Guatr: Kurban olma hissi, doyumsuzluk

Kalp hastalıkları: Stres, sorluklar, duygusal sorunlar

Boğaz sorunları: Kendini ifade edememek.

 

 

Kaynak.Karar.com