Translate

28 Mart 2011 Pazartesi

Gençlik İksiri

Eskiden masallarda, filmlerde gördüğümüz sihirli gençlik ve güzellik iksirleri neredeyse gerçek olacak. Bu iksirlerden bir bardak içeceğiz: “Hoooop!” Pamuk Prensesteki cadı gibi, bir anda genç ve güzel bir kraliçeye dönüşeceğiz. Ne güzel olurdu değil mi? Hiç kimsenin böyle bir iksire kolay-kolay hayır diyeceğini sanmıyorum. Her halde böyle bir ürün bulunabilseydi, tarihteki en büyük satış rekorlarını kırardı.

Günümüzde, kelime anlamı yaşlılığa karşı aktif tedbir alma olan, anti aging ürünlerine bu kadar çok rağbet varken, piyasaya “iyi-kötü” binlerce ürünün sürülmesi çok normal. Ne de olsa, asırlardan beri herkes genç kalmak ve güzelleşmek istiyor. Anti aging, insanlık tarihinin her döneminde, genç kalmanın sırlarıyla çarelerini oluşturan unsurların, önemli bir araştırma alanı olmuştur. Pek çok farklı yöntemler bulunup-geliştirilerek denenmiştir. Örneğin: M.Ö. 50’li yıllarda, Antik Mısır’ın son Helenistik Kraliçesi Cleopatra, genç kalmak için anlında üçüncü gözünün üstünde, her zaman güçlü bir mıknatıs taşımış, yattığı yatağının altına mıknatıslar döşetmiştir. Günümüzde ise, etkili masajlar, iğne tedavileri, ışın terapileri ve ameliyatlar gibi tıbbı zeminli yöntemlerden faydalanabileceğimiz gibi, ortaya çıkan çeşitli antioksidanlar ve kremler gibi ürünleri de kullanabilmekteyiz. Nede olsa, nasıl yaşlandığımızdan çok, yaşlanıp- çirkinleşiyor olmamızla ilgileniyoruz. Ya da yaşlanma olgusunu, sadece dışarıdan dış görünüşümüzü koruyarak durdurabileceğimizi düşünüyoruz. Belki de sebeplerle ilgilenmek işimize gelmiyor.

Ne yazık ki, pek çok kişi, iç organları yaşlanmaya devam ederken vücudunun dışındaki kırışıklıkları ve deformasyonları geçici yöntemlerle düzelterek genç gözükmeye çalışıyor. Oysa en başta, vücudumuzun hızla yaşlanmasına sebep olan toksinlerinden uzak durmalı ve korunmalıyız. Kısaca “zehirli madde” anlamına gelen toksin, hem vücudumuzda oluştuğu için, hem de dışarıdan alındığı için açığa çıkabilir. Yediklerimiz, içtiklerimiz ve soluduğumuz hava kadar, yanlış düşünme modellerimizin de vücudumuzu aşırı duyarlı kılan mikroorganizmaların bir takım zehirli maddeler, yani toksinler üretmesine sebep olduğunu bilmeliyiz.

Her çeşit duygu ve düşünce vücudumuzu değişik şekillerde etkiler. Korku, acı, üzüntü, nefret, kıskançlık ve benzeri gibi olumsuz duygu ve düşünceler vücudumuzda asidik reaksiyon oluşturur. Her olumsuzluk anımızda vücudumuza zehir akıtmış oluruz. Buna karşın sevinç, aşk, sevgi, mutluluk, pozitif duygulara eşlik eden düşünme modelleri ise, vücudumuzda doğal ilaç etkisini oluşturur. Pek çok hastalığın esas sebebi, kötümser ve yanlış düşünce kalıplarından kaynaklanır. İnsanların, hem kendileri, hem de başkaları hakkında hissedip-düşündüğü her şey vücutlarında bir reaksiyona sebep olur. Dolayısıyla gençliği ve güzelliği dışarıdan sağlamaya çalışmadan, önce içimize bakımı ile ilgilenip ona yatırım yaparsak her şey çok daha kolaylaşır. Yanlış beslenmeden, soluduğumuz kirli havadan ve kötü duygulara eşlik eden düşüncelerden kaynaklanan, bizi yıpratıp-yaşlandıran toksinlerden kendimizi uzak tutmalıyız. Gençleşme, önce içimizde başlar. Eğer güzel duygulara eşlik eden düşünceleri tazelemeyi birinci çalışma alanımız olarak benimsemezsek, gençlik ve güzellik iksiri bulunsa bile işe yaramaz, çünkü İçimizin geçmişliği dışımızın güzelliğini taşımaz. Mevlana’nın dediği gibi:

“Testinin içinde ne varsa, dışına da o sızar.”
Testinizi güzelliklerle doldurmanızı diliyorum. Sevgiyle kalın.

Arzu Bıyıklıoğlu
Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder